bugüne dek bulunduğum halleri düşünürsem, ismin hallerine ikinci sınıftan başladım diyebilirim. yalın hali atlayarak yola çıktım sanırım. yönelerek başladım ben hayata. asla yakınlaşamadığım bitkilerin güneşe yönelişi gibi. neye yöneldiğimi bilmeden yöneldim. yöneldikten sonra kendimde belirtme hakkını gördüm çünkü insanın belirtebilmesi için bir yöne gitmesi gerekiyordu. yönelirken onu gördüm. yöneldikçe, yol aldıkça yoruldum. yorulduğum anlarda belirtmekten çekinmedim. hayatı seviyordum ama insanı sevmiyordum, gerçeği arıyordum. bütün rakıyı ben içtim. parayı yedim. belirtilebileceklerin gördüğüm kadarını belirttim. yönelerek belirtmek zor olduğu için bir yerlerde bulunmaya başladım. istanbul’da bulundum uzunca bir süre. çoğu zaman bulunamadım da. aradılar açmadım, işe gitmedim, eve gitmedim. ama tüm bunları yapmazken yine bir yerlerde bulundum. bulunma hali en zorlandığım durumdu. bulunmakta zorlanıyordum. yönelip belirttikten sonra bulunmak çok hoşuma gitmemişti. ama insanın bulunurken durulur da olabileceğini düşündüm. bulunmayı, durup dinlenmek üzerine kurdum. evet bulunuyordum ama bir yandan da bulunamıyordum. tam istediğim gibi. işte o zaman -de halini çok sevmeye başladım. ismin -de hali. zaman geçtikçe - çünkü zamanın en iyi yaptığı şey geçmek - bulunma eyleminin ne kadar edilgen olduğunu fark ettim. ben bulamıyorken nasıl bulunabilecektim ki. işte bulamadığım günlerin birinde -den haliyle tanıştım. wikipedia’ya göre hem ayrılma hem çıkma anlamına gelen -den halinden bahsediyorum. bir yerden hem ayrılmak hem çıkmak zor olsa gerek. ayrılmakla çıkmayı aynı paranteze alıp terk etmekle karesini aldım. en sevdiğim. istanbul’dan gittim.
ikinci dalgada londra’ya geldim. bir süre alışmaya çalıştım. alışmak sevmekten daha zor geliyormuş onu anladım. alışayazma evresinde zaman yine sadece geçti. ben de her insanın bir şeylere alışmasını sağlayan süreçlerden geçtim. çok abartılacak bir durum yok yani. bir gece tam alışmaya başladığımı hissettiğimde tam londra’yı belirtmeye başlayacakken tam olarak durdum. aklım, aslında yaşamadıklarımı yaşamak için bu yönelme, belirtme, bulunma ve çıkma hallerini yaşadığımı hatırlattı bana. çok biliyormuşçasına atladığım, ben buyum dediğim, yalın olduğumu sanarak yol aldığım halimi terastaki masaya yatırdım boylu boyunca. doğduğum günden beri içim acıyarak hayalini kurduğum - doğduğumdaki o acıyı hatırlıyorum - yalınlığı yaşamak için elime aldığım neşteri gırtlağımdan taşaklarıma kadar diklemesine indirdim. içimde sevmediğim ne varsa attım. sekiz kilo verdim. bütün yükleri boşalttım. ismin yalın halinin ne demek olduğunu taşaklarıma kadar hissettim. şunu en yalın haliyle söyleyebilirim ki daha önce hiç böyle hissetmemiştim.
londra’da yalın halimi yaşamaya başladığımda temmuz başlıyordu. yunanistan’da referandum vardı. o gün halk hayır dedi, politikacılar evet diye karar verdi. hep öyle olur. bana da hayır dediler ama evet çıktı. hem de en yalın haliyle. her işte bir hayır var. hayırlı işler.
bir yerlerde durmak gerekecek diye düşünürdüm her zaman. londra’da bulunurken en yalın halimle, hayatıma dair en doğru yönelmeyi belirtmekten mutluluk duyuyorum.
benimkisi kayra’dan kinyas’a dönen bir hayat.
mutlu olunabileceğinin en büyük kanıtıyım. insanlık, ahlak ve toplum adına onu da kurtarmak istiyorum. gerçek isminin kayra olmadığını hatırlamasını istiyorum. ve artık bilmesinin zamanı geldi. gözlerini açmalı. nefsine sahip çıkmasının zamanı geldi. hayat reddedemeyeceği kadar güzel ve gerçek. bu hayatta umut, sevgi, dostluk, insanlık var. ölüm ise boş bir kağıt. kayra, yolcuğunun parçaladığı hayatını toplayıp geri dönmelisin çünkü burada her şey var.
her şey var. her şey var.
kinyas.