30 Aralık 2011 Cuma

hosgeldin 2012

durdum, düşünemeden. kaybederken gülebiliyordum. hadi gelin üstüme demeden, ne varsa alaşağı ediyordum. günler sona eriyordu ve ben her yataga uzandığımda bana karanlığı yaşattığı için geceye şükrediyordum. hayatımda şükrettiğim başka bir şey olmadı. şükür, daha beterinden korudu bizi.

bu seneye güzel, bıçaklı bir hikayeyle başlamıştım, daha kanlı bir dostluk ilişkisiyle bitiriyorum. hayatta inandığım ne varsa hepsini ahval ve şeraitlere yenik bıraktım. ben hiç olamadım ya da hep hiç oldum. ben olmaya çalışırken, onlar hep benim odamda birer yer sahibi oldu. asmalının yuksek tavanları benim evimdi, dört duvar arasında metroya jeton atar oldum, taksimetreden gözlerimi kaçırırken.

bu seneyi kapatırken, bugüne dair kimsenin günahı yok. olmak istemediğim ne varsa o oldum, tek bedende. tek bedende üç kişi, yeri geldiginde dört kişi. aynı aklı paylaşan, aynaya bakamayan, birinci çoğul şahsı üçüncü tekil şahsa bozdurmuş zavallı yalnızlar. yokluktan beslenen, birliktelikten aç kalan yalnızlar.

yazdığım kitabı basamayan da benim
evlenmeden nafaka ödeyen de
uyumadan rüyayı gören de
tek varlığının muhabbeti oldugunu
hayatının müebbet oldugunu
bilen de
her sabah mucizeye uyanan da
benim.

çift ya da tek haneli olması farketmiyor yılların yeni umutlar beslemek için. dünüm yok, yarınım sır. öbür günü gören en şanslımız. herşey kimin ne gördüğüne bağlı. neresinden bakarsan. ben dört duvar içerisindeyim. önüm, arkam, sağım, solum hepsi ebe. ebenizi sikeyim. paradoks. aynalar. hepinizi kalbime gördüm orospu çocukları.
hoşgeldin 2012.

8 Aralık 2011 Perşembe

taxi driver


Travis Bickle/Taxi Driver

Twelve hours of work and I still can't sleep. Damn. Days go on and on. They don't end.

All my life needed was a sense of someplace to go. I don't believe that one should devote his life to morbid self-attention. I believe that someone should become a person like other people.

Loneliness has followed me my whole life. Everywhere. In bars, in cars, sidewalks, stores, everywhere. There's no escape. I'm God's lonely man.

Now I see it clearly. My whole life is pointed in one direction. I see that now. There never has been any choice for me.

the story of our lives

we keep turning the pages, hoping for something,
something like mercy or change,
a black line that would bind us
or keep us apart.
the way it is, it would seem
the book of our lives is empty.
the furniture in the room is never shifted,
and the rugs become darker each time
our shadows pass over them.
it is almost as if the room were the world.
we sit beside each other on the couch,
reading about the couch.
we say it is ideal.
it is ideal

Mark Strand

5 Aralık 2011 Pazartesi

1966'dan 2010'a Dünya Kupası Maskotları



98'den sonrasını çöpe at.
ya da logoyu büyüt, hayvanı öldür ama birşey yap.

1 Aralık 2011 Perşembe

nowadays #17

yalnız kalmaktı tek dileğim. çok çabaladım. kalabalıklar arasında "dokunan yanar" kıvamıyla yaşadım yıllarca. hiç üzülmedim, hep sevindim. kargalar sürüyle kartallar yalnız uçar yazıyordu bir gün bir arabanın arkasında oysa ben kuşlardan sadece minik serçe'ye inanmıştım.

eskiden geriye dönüp bakardım geçmişi hatırlamak için, artık her gün karşımda geçmişim. belki de geleceğim. özellikle de hiç gelmek istemeyeceğim.

verilen sözlerin ve edilen yeminlerin hiç bir zaman gerçek olmadığına inanmıştım, on sene kadar önce iki tekerlekli bir bavul üstüne yüklediğim hayallerimin içerisinde. her zaman yalnızdı insan. en yalnızıyla yaşıyorum artık. hayaliyle de yalnızdı hayali olarak da. hayal adı üstünde idealden oldukça yumuşak, gerçekten olabildigince uzak.

tüm hikayenin özeti aslında rakının kültüründe gizli.
sonrasında çıkan yeşil efesini, atasını, yeşil üzümünü, altın sarısını reddedip en eski 70'lik yeniden vazgeçmeyecek kadar geleneklerine bağlı,
soğukların en soğuğu tekmil favayla altlık yapacak kadar soğuk, ara sıcağın en fiyakalısı ahtapot kadar doyurucu, ana yemeksiz bir rakı masası kadar boştu bizim hayatımız. çünkü hiç bir zaman o masaya yemek yemek için oturmadık. her seferinde aramızda yeni 70'liklere yer açmak, bolca sigara içmek için oturduk o masalara dumanında kahırları oflarken. yanan her sigaranın ucunda tütünden ziyade o aralar canımızı en çok sıkan gerçeklik vardı ve o sigara, o gerçekliğin kendisiyle doluydu. o sigara zaten boş gitmiyor.

her mekandan en son kalkan biz oluyorduk çünkü kimse bizim kadar masayı güzel dolduramıyordu. masada bolca hak vardı. hak ve adalet. hayatın kendisinde olmadığı kadar çünkü biz o masaya her seferinde o yüzden o kadar severek oturuyorduk. gün içerisinde göremediğimiz hakkı ve adaleti orada birbirimize teslim ediyorduk. bir Ömür, Hakkı'mızı teslim etmekle geçiyordu ve biz bundan son derece memnunduk kendi kendimize kurduğumuz gizli özneli hayatlarımızda.

ben hiç bir rakı masasında hesabı isteyen olmadım çünkü benim hiç bir rakı masasından kalkasım olmadığı kadar hiç bir masanın hakkını verecek kadar ömrüm de olmadı.

patron bize birer yolluk verir misin, rica etsem...