28 Eylül 2010 Salı

Once Brothers



Ben sırpların o pisliğini çok severim. kavgacı, küstah tavırlarını. Partizan'lıyımdır. Petrovic'i izlerken bu yaşlarda olmak isterdim...

15 ekim'de film torrent'e düşer. ben de Drobnjak ile bir şişe southern comfort eşliğinde bu filmi izler, ağlarım.

Vlade Divac's Personal Statement

As a young basketball player growing up in Yugoslavia, it didn't take long to realize that I had a chance to be part of something special. I was 18 when I signed my first pro contract and was called upon to play for my national team.

By the late 1980’s, a new generation of Yugoslavian talent had come together, and eventually we’d all make it to the NBA – myself, Toni Kukoc, Dino Radja and the great Drazen Petrovic. Together we won the silver medal at the 1988 Olympics, followed by first-place finishes at the European and World Championships…it seemed no one could stop us.

Besides forming a great combination on the court, Drazen and I also shared a strong friendship. We thought we’d play forever, but powerful forces beyond our control - political and personal - kept us from realizing some of our dreams. This is my journey to understand an enduring sense of loss - of my team, our shared future and the people I once considered my brothers.

27 Eylül 2010 Pazartesi

artik yetmedi mi bu yalanlar

onur koc. benim cok yakın arkadasim. dun gece istanbulda oturmus muhabbet ederken onceligimiz olan altay'dan bahsettik. ikimiz de altay'a aşıktık. herseyi bir kenara koyup , her hafta iki saat boyunca ya tribunde ya telefonda ya da internet basinda gelecek guzel haberleri takip ettik. o benden daha gözü karaydı, benim gidemedigim deplasmanlara gitti. dun aynı yerdeydik. hayat tum tercihlerimize ragmen bizi ayni yerde bulusturmustu. mutluyduk hala yillar oncesi oldugu gibi.

yarinki mac nolur dedim. ligde kalsak iyi dedi, maglubuz her turlu diye ekledi. benim icimde bir umut belli olmaz dedim. acikcasi hala beni aldatan sevgilimin yaptiklarimdan habersizdim gözü kara asik oldugum icin.

hersey belliydi aslinda.
yillardir playoff'un ucundan donen bu taraftarin artik hicbir basarisizliga tahammulu kalmamisti ve hicbir gucsuzlugun arkasinda durup sahadaki onbir adami gaza getirecek heyecani yoktu. olimpiyat stadindaki yetmisinci dakikada onumdeki insanlarin yaslandigini gormustum ben. hala aklimda.

taraftari birakayim bir kenara, icimden gelenleri soyleyeyim artik. mayis ayinin yorgunlugunu atlatip bu takim ne olacak acaba karamsarligiyla yerel medyadaki haberlere bakarken taspinar yonetimini gorunce umut dolmustum ama icinde bulundugumuz maddi cikmazi da biliyordum. onlarca transferi gorunce icimi umut kapladi. takimin basinda ertemcoz'u gorunce ise anladim stratejiyi. onlarca orta sinif futbolcu ve baslarinda ancak takimi ligde tutabilecek bir antrenor. zamaninda dokuz kisi kalan ankarasporu yenemeyen altay'ın basindaki o hoca. hem burada, hem tribunde herkesin yillarca takimin basina gecmesini istedigi adam. gercek bir altay'li. ne kadar buyuk hayaller. ne kadar bos. hayat bir matematik. esitligin diger tarafina bakmali cozum bulmak icin. ertemcoz bugune kadar ne yapmis?

kalede kaptanlik verilen cenk. yakin gecmise donelim. sakaryaya kaybettigimiz finalden once mardin macini satti diye cenki kadro disi birakmisti bu camia. ama aradan gecen dort yil herseyi unutturmustu. cenke altay camiasinin kapisi acilmisti ve koluna pazu bandi bile gecirilmisti. hepimiz yedik bu yalani. herkes sineye cekti. yok mu soran neydi degisen diye. ben soruyorum bir camia tukurdugunu bu kadar yalayamaz. nerede divan kurulumun saygi deger uyeleri. altay'imi buyuk yapan kriterler nerede.

deliorman, akcagun, mehmet sen, samsun macinda kurtarici olarak giren got gobek baglamis burhanettin... bunlar mi klubu kurtaracak adamlar. yoksa tatil icin turkiyeye gelip imza atan agabey kontenjanindan futbolcu olan mandanda mi...

birisi lutfen cikip bu sene belki ligde kaliriz. seneye de allah kerim desin. kimse kendini kandirmasin. yalandan bir karsiyaka galibiyeti bile denizliye pazar aksami bin kisi goturebiliyor. artik kimse kimseyi kandirmasin. diyarbakirda genc bir altay'li tek basina trt'ye cikti diye mutlu olmayalim. o diyarbarkir'in zamaninda bize yaptiklarini kim televizyona tasidi da biz simdi kalkmis atki alip veren onbes yasinda bir cocuga o atkiyi aldi diye tesekkur ediyoruz.

ne yazikki kimse cikip yine "bu sene hedefimiz ligde kalmak" diyemeyecek. tribunlerinin ellinci dakikada oley cekmeye basladigi, bes bes bes diye bagirdigi bir mactan sonra sanssizdik diyecek yetkililer. biz de inanacagiz. ama artik ben hicbir seye inanmiyorum. haftalar gectikce tepkiler artacak, ertemcoz birakacak belki, belki taspinar da birakacak. sonra parasutsuz cakilacagiz. herkesin dost meclisinde konusup dile getirmedigi goztepe gercegi olacagiz. ben yine keske bu tukurdugumu yalasam diye bitiriyorum bu yaziyi. o zaman cenki kaptan olarak degil babam gibi severim. yeterki ben yanilayim.

24 Eylül 2010 Cuma

suicide is painless


kendi canına kıyma girişimi. elli yaşında. kadın. tanıyorum da. kararlı. ziyarete gittim. burası kaçıncı kat dedi. dört dedim, yetmez. suç ortağı olmaya hazırdım. o odadaki herkesten daha yakındım ona.

eşi var, bir de kızı, yurtdışında okuyor. hal vakit yerinde kağıt üstünde. neden demedim. kaç beyaz sayfa açtın diye sormak istedim. ne kağıtlar yırtıp attın. bugün sabah da çok kağıt tüketmiş, notlar yazmış geride kalanlara kafasında.

dinleyip, hikayesini yazmak istedim. düz giden çizgi, kasislerle karşılaşınca nasılmış fişi çekme küstahlığı merak ederim. ona kendi zigzaglarımdan kaydırak yapışımı anlatırdım. her sayfayı doldururdum yazarak. onun şımarıklığı benim küstahlığıma dönüşürdü. üstüne gitmek isterdim. onun degil. bu hayatın üstüne.

notlar yazmış dostlarına sabah. ilk aklındaki köprüymüş. araba orta şeritten gidiyor diye yapamamış. vazgeçmemiş, yirmi xanax çakmış.
vazgeçmiş.

açtığın sayfayı kapatmamak lazım bu hayatta. tek bir sayfa yeter. heryerini kullan. ilk okuldan aklımda kalan bir laf. sil, baştan yaz. silbaştan değil.

sonra elini tutardim dördüncü katın eşiğinde. göz kırpardım. bir şarkı çalardım, "suicide is painless" tat katsın diye. ter döktüğüm herşeyi severek yaptığım için. dönüp son cumleyi yazardim.

HİÇBİR ŞEY YOK!!!

1 Eylül 2010 Çarşamba

farewell



2008 şubat'ının 7'sinde göndermiş bana bu mesajı. doğum günümden üç gün sonra. noktalama işaretlerinin hakkını bu kadar veren tek bir kişi var hayatımda. neler değişti bugüne kadar? çok şey, belki de hiç birşey. tam karar veremiyorum. sadece soru soruyorum, cevap bulmak gibi bir hırsım yok. arada devirler hala kapanıyor ama ben çocukluğumu hiç özlemiyorum artık.

'keyif' gemisi demir aldı suyun bu tarafından,
geride bıraktıkları el sallıyor gidenlere,
bir devir kapanıyor usulca
ve ben git gide çocukluğumu özlüyorum..