30 Temmuz 2010 Cuma

romantik

kanatları var ama uçamıyorlar... sen uçabilen kuşlardan mısın?
aslında burada otobüs bekleyecek birine benzemiyorsun... araban yok mu?
kanatlı bir araba mı istiyorsun?

hayalet'i ruhiye

varılabilecek son nokta, bir noktaya dönüşmektir. nokta mükemmeldir. insanın varlıktan ibaret kalması gibi. kusursuz bir hal. insanın varlık nedeni, hiçliğin merkezinde var olarak mükemmel bir durağanlığa erişmek ve sonsuza kadar o halde kalmaktır. buna, yaratarak yok olmak denir. yaratarak yok olmak da çok güzeldir.


Asil, romanı ondokuz günde yazdı.
Azil, sf. 115


If you write for a living, very soon you may be given a book contract, get to host your own TV or radio show, or you may be appointed to a magazine as a contributing editor. These are just three examples of a nearly endless list of possibilities for you, but they all center on your growing sophistication in communication. You will be learning to communicate in an entirely new way in a new medium, and doing so will only work to enhance your present creativity many times over.

hasiktir demiştim yukarıdaki ingilizce paragrafı ilk okuduğumda. sonrasında s'lerin üzerine daha çok bastım. heceledim. temmuz da bitiyor. günler geçiyor. hepsi geçecek zaten. ben de geçiyorum.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Jose Maria Gutiérrez Hernández




Fifa 2010'da formasının arkasında Guti Haz. yazıyor, Guti Hazretleri. Bu adamı İstanbul ve Schuster büyüsüne kaptırıp getirenlerin eline, cebine, ağzına sağlık.


wwww.realmadrid.com'dan
Guti played an important part in Real Madrid history. His great quality allowed him to help the team win many titles. The midfielder is one of the ten players with the most appearances for Real Madrid and has the honour of being the man who scored the team's 5,000nd goal.

hariçten gazel

"That was just a sort of nice line that i made into a song. It was about me and Yoko. Everybody seemed to be paranoid except for us two, who were in the glow of love. Everything is clear and open when you're in love. Everybody was sort of tense around us: You know, 'what is she doing here at the session? why is she with him?' all this sort of madness is going on around us because we just happened to want to be together all the time."

John Lennon

me and my monkey



Me and my monkey
Drove in search of the sun
Me and my monkey
Don't point that gun at anyone
Me and my monkey
Like Billy The Kid
Trying to understand why he did what he did

"if your monkey’s got that kind of money sir, and we’ve got a monkey bed"

robbie williams'ın kokainle yani hayatla olan savaşının şarkısı. monkey kafası guzel robbie'yi anlatıyor. kenarda köşede kalmış RW şarkılarından biridir, yeri geldiginde RW'yi sevme nedenidir.

A cleverly hidden reference to 'Manqué' is to be found in a recent popular song by the British artist Robbie Williams... A song called 'Me and my Monkey' referred to 'Manqué' or 'Monkey' as a slightly disturbed and dangerous companion, 'Me and my Monkey', in which the 'Monkey' is acting independently of the singer. In fact, they are one person, and 'Manqué' or ‘Monkey’ is the dark 'failed' side of his character.

23 Temmuz 2010 Cuma

mine vaganti



"- nicola'dan çok önemli bir şey öğrendim. en kötü anında, o an ölmeyi istesen bile gülümseyebilmelisin..."

cok oncesinden sozlesmistik izlemek icin. sezen de var mi diye sordum izlerken yanimdaki mutluluk zombisine. gulumseyerek "sonunda" dedi.

başımı omzuna yaslamaya
hayata yeniden başlamaya
bağında, bahçende, pınarlarında
içimi yıkamaya geliyorum

bizdeki hikayesi de benzer. filmdekinin aksine bizimkisi yeniden dunyaya gelmek ustune. 1925 yilinda galata'da ne guzel insanlar yasamistir kim bilir. simdi kimler o sokagin keyfini surebiliyor acaba gecenin bir karanliginda.

o sokagin da "sonunda" bir hayat var midir bizi bekleyen?

22 Temmuz 2010 Perşembe

zafere giden yol



yıllardir pesinde kostugum bir ev vardi. yirmi bes yillik ayriligimiz bu senenin ekiminde son buldu. yakin geleceginden hosnutsuz selefiyle beni karşılayan bu ev kulaklarima fisildadi karşılaştigimiz anda, o eski sarkiyi...

hosgeldiniz!
kagidiniz, kirik kaleminiz
hadi yazalim
biz haziriz

tutuyorum dedim sadece dort duvarini gordugum evi. orada yön buldu hikaye. yaziyoruz bu hikayeyi diye inandirdim kendimi.

geçen sene kaçırdığım milano sapağının izlerini taşıdım üzerimde belki de haftalarca. ayni cati altinda, saat 18'den sonra sönen kaloriferlerin yarattigi soğukluğu, sigaralarimizdan off'lar eşliginde daha bir yoğun çıkan dumanlarimizla ısıttığımiz dostlarim biliyordu belki de gozlerimdeki uzaklığı. dostlarim diyorum, ne kadar agir bir kelime.

bu hayatta anladigim tek birsey varsa o da benim etrafimda büyük bir dünyanin daha dönmekte oldugu. ne milletin ağzı torbaki büzebilesin, ne elinde bir çuval var kimisinin kafasina geçirip boğabilesin... yüzünde de bir maske yoksa insanlara surekli gülümsemeni sağlayan türlü riyakarliklara ragmen; kaşından, gözünden anlaşılabiliyorsa içindeki patlamaya hazir volkanik tepkimeler, zaten sıçtın demektir... herhangi bir manevi sorun katsayisini katmiyorum bile bu denkleme cunku dummy gerektirir, dummy'yi kimse anlamli kilamazsa da denklemlerin hepsi cok degiskenli cikar. ekonometrik ama hayati bir bilgidir cunku herkes cok degiskenlidir bu topraklar uzerinde.

en iyi yapabilecegim, mantiksizca sinirlari cizmektir diye dusundum. umursamadan. ama yine de o gune kadar rolun hakki verilmeli diye yazdim bir kenara da. hirsa yenik dusen ucuz bir durtuden oturu degil, eger bu hayat beni terletiyorsa karsiligini almam gerekir. bakkal terazisi misali, fazlasina gerek yok. bu sure zarfinda sosyal hayatin bir parcasi olunmasindan oturu sinirlar arasinda hareket edebilecek kadar mesafe olmasi da mubahtir. kuruyup kalmamak, yapraklarin solmamasi adina arada bir soluklanmak gereklidir. tuvaline boyayi nefretle savuran bir ressam misali yasanabilir ya da tum hayatini yazarak da kusabilirsin o dort duvarin arasinda. bugune dek bekledigin bulusma gerceklesmistir artik ve sana vaadedilmis, senin icin hazirlanmis bu coplugun horozu misali otme hakkin verilmistir. kutsanmissindir. gecmis, gelecek, belki de hic gelmeyecekler adina sonsuz kaliplar dokersin. guzel gelir. bogazinda dugumlenen tum kitlesel olusumlari en ilkel yontemlerle söküp atmanin yoludur bu. tibbin hipokratinin yuzune tukurmektir. zevk verir. nefes alirsin. kufru agza yakistirir.

bu donem icerisinde elbetteki ziyaretcilerin olur. kimisiyle cok sey paylasirsin, deger verirsin, dusunmeden konusur, utanmadan yasarsin. sonra yollar ayrilir, kabul et hayatlarinda baslarina gelebilecek en kotu sey senin coplugune ortak olmaktir. disi pilicler o coplukte yer edinmeye calisir, erkekleri de sana horozlanir ama bilmezlerki senin en buyuk hayalin bol ölümlü bir grizu patlamasidir. sonunda kotu olacak yine sensindir, gecirilen gunlerin hicbir hatri yoktur cunku hatir anca gonulde vardir. tum lanet edislere, nefretlere, kufurlere maruz kalirken madur olan tabi ki de sen degilsindir. lutuftur onlar senin icin. gobek bagini koparttigin gunden bugune dek isittigin en tatli sozcuklerdir. nereden geldigine ve neresinden baktigina baglidir hersey.

sonunda hissedersin, safak yakindir. sinirlari daraltmanin vakti gelmistir. ugruna yasanilan gun dogmustur. o copluge kimseyi buyur etmemenin, suya sabuna dokunmadan gercek pisligi hissetmenin, kendi pisligine asik olmanin, iletisimsizligin, ice donmenin, icinde kaybolmanin - dusunerek degil dusunemeyerek -, yok olmanin ve sonunda ölmenin. beynen. yeni dogmus bir cocugun gorduklerine, duyduklarina anlam veremedigi gibi. bu kez soguk bir kuvez yerine kendi sicak coplugundesindir. aglamak yerine yuzunde tebesumu andiran dudaklarin kenarindaki gerilimi hissedersin. yayvan bir gulumsemeye donusur sonra. oyle de kalirsin.

bir arkadas vardi derler...

tesadufen



üçüncü kayanın üzerinde tesadüfen
güneş ısıtmış bir kere tesadüfen
yüzmüşüz,yürümüşüz senle ben tesadüfen
bütün bu kargaşada senle ben tesadüfen

dost olmuşuz, yaşamışız tesadüfen
düşman olmuşuz, ölmüşüz tesadüfen
birmişiz, ayrılmışız senle ben tesadüfen
unutmuşuz, varlığımız aslında tesadüfen

tesadüfen,
tesadüfen...
unutmuşuz,
aşk tesadüfen...


tesadufen by demir demirkan - fizy

19 Temmuz 2010 Pazartesi

zamska'ya



fasiulb diye bagirirdik ucgen potada basket oynarken. aksoyca bir sozcuk.
kucucuk cocuklardik, her aksamki turnuvalarin galibinin kim olacagiydi sikintilarimiz sadece. uc sokaktan ibaretti dunyamiz. sonra buyurken butun sokaklar birbirine girdi, ucaklara bindik. uzaklastik. uzaklasirken de kaybolduk ve hic kendi dilimize ait kelimeler yaratamadik. zamska'yi ilk dinledigimde merak edip ne olduguna baktim. cok belliydi. satapeync, gumbos, ozpozonsk kusu ve zamska'nin hepsi hayal mahsuluydu. hicbirseyin yerine gecmeyen ve birkac kisi disinda kimseye bir anlam ifade etmeyen kelimeler. bazen hayatla tassak gecmek lazim. herkesin icindeyken uzaklasabilmek lazim. bosverebilmek. karsilastigin gozbebekleri saskinliktan yuvalarindan firlayacak durumdaysa dogru yoldasin demektir. ayari da var bunun tabi, recetesiz kullanilmamali. yakandan tutmalarina izin vermeden. pislik olmak lazim gerekirse. herkesi mutlu etmek gibi bir amaci olan var mi, cevabi evet olanla goruselim mutlaka. merak ediyorum bu insanlari. bu kadarim otesi yok diyebilmeli, kulak asmadan digerlerine. adilik gerektiginde asil bir duygudur cumlesi vuku bulmustu bir dost meclisinde zamaninda. oyle de zaten.
ben bu kadarim, kisaca o.ç... uzunu herkesin hayal gucu kadar. hepsine eyvallah.

zamska by bulutsuzluk ozlemi - fizy

var mısın hazır mısın yola koyulmaya,
zamska'ya
ospozosonsk kuşun kanatlarında
şatapeynçler var yolda, gümboşlar var
kaf dağından aşana kadar, ışığı görene kadar

sarı parlak bir ışık, bulutlar yeşil
süzülürken ospozonsk
iki mavi dağ arası geçip
birden ortaya çıkar zörmçk sakallı ihtiyar
ospozonsk durur. ihtiyar sorar
"söyle fani hadi söyle
söylemezsen göremezsin
mor çayırları
zor 'k' zor 'k' küçük dilini titret
değdir kulağına söyle"

cam kırıkları, gazoz kapakları
en değerli menkul
her yerde bol yerlerden bul
dile neler istersen
hepsini bulabilirsin
sahipsiz hayallerinin hepsine ulaşabilirsin
zamska ah zamska zamsk

nuraksa yelong
küçük dil hummasını çözdü
zamskalar bahtiyar
şarkılar sabaha kadar
gördüğümüz gibi değil
tam göremiyordu göz
duyduğumuz gibi değil
tam duyamıyordu ki kulak
zamska ah zamska

6 Temmuz 2010 Salı

pretty girls make graves



upon the sand, upon the bay
there is a quick and easy way you say
before you illustrate
i'd rather state
i'm not the man you think i am

and sorrow's native son
he will not smile for anyone
and Pretty Girls Make Graves

end of the pier, end of the bay
you tug my arm, and say "Give in to lust,
give up to lust, oh heaven knows we'll
soon be dust"

and sorrow's native son
he will not rise for anyone

i could have been wild and i could have been free
but nature played this trick on me
she wants it now and she will not wait
but she's too rough and I'm too delicate

then, on the sand
another man, he takes her hand
a smile lights up her stupid face

i lost my faith in womanhood
i lost my faith in womanhood
i lost my faith