22 Temmuz 2010 Perşembe

zafere giden yol



yıllardir pesinde kostugum bir ev vardi. yirmi bes yillik ayriligimiz bu senenin ekiminde son buldu. yakin geleceginden hosnutsuz selefiyle beni karşılayan bu ev kulaklarima fisildadi karşılaştigimiz anda, o eski sarkiyi...

hosgeldiniz!
kagidiniz, kirik kaleminiz
hadi yazalim
biz haziriz

tutuyorum dedim sadece dort duvarini gordugum evi. orada yön buldu hikaye. yaziyoruz bu hikayeyi diye inandirdim kendimi.

geçen sene kaçırdığım milano sapağının izlerini taşıdım üzerimde belki de haftalarca. ayni cati altinda, saat 18'den sonra sönen kaloriferlerin yarattigi soğukluğu, sigaralarimizdan off'lar eşliginde daha bir yoğun çıkan dumanlarimizla ısıttığımiz dostlarim biliyordu belki de gozlerimdeki uzaklığı. dostlarim diyorum, ne kadar agir bir kelime.

bu hayatta anladigim tek birsey varsa o da benim etrafimda büyük bir dünyanin daha dönmekte oldugu. ne milletin ağzı torbaki büzebilesin, ne elinde bir çuval var kimisinin kafasina geçirip boğabilesin... yüzünde de bir maske yoksa insanlara surekli gülümsemeni sağlayan türlü riyakarliklara ragmen; kaşından, gözünden anlaşılabiliyorsa içindeki patlamaya hazir volkanik tepkimeler, zaten sıçtın demektir... herhangi bir manevi sorun katsayisini katmiyorum bile bu denkleme cunku dummy gerektirir, dummy'yi kimse anlamli kilamazsa da denklemlerin hepsi cok degiskenli cikar. ekonometrik ama hayati bir bilgidir cunku herkes cok degiskenlidir bu topraklar uzerinde.

en iyi yapabilecegim, mantiksizca sinirlari cizmektir diye dusundum. umursamadan. ama yine de o gune kadar rolun hakki verilmeli diye yazdim bir kenara da. hirsa yenik dusen ucuz bir durtuden oturu degil, eger bu hayat beni terletiyorsa karsiligini almam gerekir. bakkal terazisi misali, fazlasina gerek yok. bu sure zarfinda sosyal hayatin bir parcasi olunmasindan oturu sinirlar arasinda hareket edebilecek kadar mesafe olmasi da mubahtir. kuruyup kalmamak, yapraklarin solmamasi adina arada bir soluklanmak gereklidir. tuvaline boyayi nefretle savuran bir ressam misali yasanabilir ya da tum hayatini yazarak da kusabilirsin o dort duvarin arasinda. bugune dek bekledigin bulusma gerceklesmistir artik ve sana vaadedilmis, senin icin hazirlanmis bu coplugun horozu misali otme hakkin verilmistir. kutsanmissindir. gecmis, gelecek, belki de hic gelmeyecekler adina sonsuz kaliplar dokersin. guzel gelir. bogazinda dugumlenen tum kitlesel olusumlari en ilkel yontemlerle söküp atmanin yoludur bu. tibbin hipokratinin yuzune tukurmektir. zevk verir. nefes alirsin. kufru agza yakistirir.

bu donem icerisinde elbetteki ziyaretcilerin olur. kimisiyle cok sey paylasirsin, deger verirsin, dusunmeden konusur, utanmadan yasarsin. sonra yollar ayrilir, kabul et hayatlarinda baslarina gelebilecek en kotu sey senin coplugune ortak olmaktir. disi pilicler o coplukte yer edinmeye calisir, erkekleri de sana horozlanir ama bilmezlerki senin en buyuk hayalin bol ölümlü bir grizu patlamasidir. sonunda kotu olacak yine sensindir, gecirilen gunlerin hicbir hatri yoktur cunku hatir anca gonulde vardir. tum lanet edislere, nefretlere, kufurlere maruz kalirken madur olan tabi ki de sen degilsindir. lutuftur onlar senin icin. gobek bagini koparttigin gunden bugune dek isittigin en tatli sozcuklerdir. nereden geldigine ve neresinden baktigina baglidir hersey.

sonunda hissedersin, safak yakindir. sinirlari daraltmanin vakti gelmistir. ugruna yasanilan gun dogmustur. o copluge kimseyi buyur etmemenin, suya sabuna dokunmadan gercek pisligi hissetmenin, kendi pisligine asik olmanin, iletisimsizligin, ice donmenin, icinde kaybolmanin - dusunerek degil dusunemeyerek -, yok olmanin ve sonunda ölmenin. beynen. yeni dogmus bir cocugun gorduklerine, duyduklarina anlam veremedigi gibi. bu kez soguk bir kuvez yerine kendi sicak coplugundesindir. aglamak yerine yuzunde tebesumu andiran dudaklarin kenarindaki gerilimi hissedersin. yayvan bir gulumsemeye donusur sonra. oyle de kalirsin.

bir arkadas vardi derler...

Hiç yorum yok: