23 Haziran 2015 Salı

coraplar

telefonda kayıtlı olmayan bir numara arıyor. 0775 ile başlayan. bizdeki 053x’i oturtamadım hala kafamda burada. 0777 55039x8 diye yazınca oturuyor mesela. benim numaram bu. ama bunu yazana kadar oturtamamıştım kafamda. iki buçuk aydır bu hat bende. ilk kez oturuyor. ilk kez oturtmaya çalışıyorum. yine de telefonu hevesle açıyorum. belki şirketten birisi aramıştır, iş hakkında bir şey bile sorsa önemli değil, o samimiyet noktasına geldiysek hoşuma gidecek çünkü. senelerce telefon açmayan adamın düştüğü durumu tecrübe etmesi de çok güzel. karen orada mı diyor ingilizce. karen burada da sen hangi karen’ı aradın kardeşim demek istiyorum. ne kardeşime ulaşabiliyorum ne de karen’a. ayrıca bu karen geçen takside şarkıyı söyleyen karen değil mi, ne alaka yani. yanlış numara diye kapatıyorum. türkçe. türkçenin tonlaması japoncaya yakın olduğu için ses tonumdan anlıyor karşı taraf. ben yan gözle telefona baksam bile asla aramayacak, biliyorum. 

çorapların diyor fransızın biri. konuya tamamen fransız, hayata daha fransız. ben onun farkındayım mesela. onu bilerek fransız gibi davranmaya çalışıyorum ama aynı fransızlık değil odağımız. ben onun uncertainty avoidance’a odaklanıyoum o benim power distance indeksime. o zaman olmuyor tabi. evet çoraplarımda cannabis desenleri olabilir, sen de bu yüzden rahatsız olabilirsin ama ben bana kurulan “çoraplarında cannabis işareti var ogan bu olmaz” diye gözlerini açarak verdiğin tepkiyi kabul edemiyorum. edermiş gibi yapıyorum. şirketin ik’sı bu post’u görse beni kovabilir de ama o da problem değil. zaten şirket beni böyle bir sebeple kovarsa tabutuma siyah beyaz çubukluyu sararız. biraz üzülürüz ama sonra rakıda çok güleriz. ben bir haftadır gülüyorum mesela. en son buna benzer bi hareketi mahmut’a yapmıştım ve bir yıl on ay yemiştim. hala pişman değilim. bu hayatta çekilecek bir şeyler illa ki vardır. 

sigaradan inince çorapları yarıya indiriyorum matem göstergesi olarak. bacak bacak üstüne bile atsam kimse çorapları göremiyor. o günü, aslında bu-günü sıkıntı olmadan geçiriyorum. ülkemin uncertainty avoidance’ına istinaden benimkisi oldukça düşük. belirsizlikten kaçmadan üstüne giden bir yapım var. ki olacak da ve olmalı da. komserimin dediği gibi "insan yaradılışı gereği bir başkaldırışın ürünü". kadın ve erkek bu yüzden var. neyse. 

eve geliyorum. pay day yakın diye cepteki para az. zaten para hiçbir zaman cepte olmadı. dünyanın en büyük zamiridir hesap numarası. ismin yerine geçer. oraya para yatırılır, oradan para başka yere yollanır. para insanın isminin yerine geçer. ne kadar yazık. parayı “baston gibidir, insanın ayakta dik durmasını sağlar” diye en güzel aslı erdoğan tarif etmiştir bence bu hayatta. geldiğimden beri biriktirdiğim bozuk paraları kullanmanın tam zamanı bugün. zaten tarih hala sıcaklıktan daha büyük rakamlarla tasvir ediliyor burada. ayın yirmi ikisi ama hava on beş derece. bozuklukların bir kısmını iki şişe şaraba çevirmek kadar güzel bir takas yok bugün. londra’nın doğusunda evin bir köşesinde duran bozuklukları iki şişe şaraba bütünleyen benden daha mutlular vardır illa ki. olacaktır ve olmalıdır da çünkü mutluluk asla bu değil. 

bunların hepsini aslında podcast için yazıyorum. çünkü yazmadığım zamanda kendi kendime konuşuyorum. bu da zaten yazdıklarımın bir kısmı. eskiden trt2’de akşam onda günün özeti diye yirmi dakikalık bir haber programı vardı. hava durumu ve spor dahil. bu da öyle biraz. pre-read yollar gibi. ben küçükken birisi "bu hayat matematikten ibaret" demişti de kimdi onu diyen bir türlü hatırlayamıyorum. peder olamaz matematikle alakası yok, valide olamaz geometriyle alakası yok. teyzem olamaz aritmetiği bilmiyor. beş kardeşi ne birbirinden ayırabildi ne de bir araya getirebildi. anca babanem olabilir, içler dışlar çarpımını yapıp eşitliği bulan oydu çünkü. rahmetli 2003’te sevgililer gününde göç etti buralardan. 

o da telefonu hep bir hevesle açar ve çorapta aykırılığı tercih ederdi. artık yetmiş olan dokuz yaşında bile. 

Hiç yorum yok: