bu yazıları kim okuyor kim like'lıyor hiç bilmiyorum. yazarken umrumda değil de twitter'a, facebook'a koyarken düşünüyorum bazen. onur RT ederse zaten yürüyüp gidiyor, like'larda bayan ağırlıklıyız. datayı okuyorum ben. büyük datayı. ilk paragrafta nereye geldik. bu paragrafı bir daha okumak lazım.
etopya diyecektim, diyemedim. zor deniyor. mikrofonlarımız etopya'da.
etopya'ya gideceğim diye tutturdu kahve çekirdeği. anavatanım orası diye. çekirdekler yaşlılıklarını orada geçiriyormuş. güneşin altında daha da kararıyorlarmış. "zifirin üstüne zımpara çekip zifir dökmek gibi biraz" derdi göçmen bu hikayeye. kimsenin aklına zifir kelimesi gelmeyeceğinden çok şaşırırdık. hem zifir hem biraz hafif kaldı. anavatanını söylersem çözüleceğini bildiğim için yorumu okuyucuya bırakıyorum kahve çekirdeğinin kökenlerini biçeyazarak. foça, sakhalin, umman, kaskelende. ulan ne istikrarlı çekirdek benim aklıma etopya nasıl gelmedi acaba. adam bir sıcak bir soğuk seviyor. yolun kenarında, her seyin uzağında, sıcağın kurusunda, soğuğun ağırlığında, ne kadar ucu varsa orada. etopya'da yerin dibinde. ama hep daha iyisi için, hep bir kendini yenileme çabası için. çok iyi çok iyi.
2011'e gidiyorum. bir akşam biraz içmişiz. kıyamet kopuyor sonra ben tepetaklak. foça kumlarından sakhalin karlarına geçer gibi. ama öyle -de- değil. sonra kurtardık/m. kurtaramayanlar oluyor ya da kurtarayazıp sonra ödeyenler. bazen seneler sürüyor insanın ödemesi. kimine dört sene sürüyor, kimine kırk sene, kimine iki buçuk ay, bilemedin beş sene. zaman işte sırf puştuluğuna var. taksitin tak ve sik'ten geldiğini bilmeyen yoktur herhalde. hayatın en büyük samimiyeti burada saklı. peşin fiyatına ömür boyu taksitle. sikmeden bırakmayın (s)a(k/t)ın.
nasıl kulağım çınlıyor belli değil.
ben new sahilli'ye gittim geçen, on gün. yolda geçen sene çok sevip sonra unfollow ettiğim bir arkadaşımla karşılaştım. gerçekten unfollow gibisi yokmuş dedim kendi kendime. salihli'nin eteği meşhur bu arada. adamlar da giyiyor. kadınlar da. ben her cinse karşı aynı yakınlıktayım.
aslına bakarsan (yol=hız x zaman)'dır. matematik bunu gerektirir. ben geçen yüz kilometre yolu beş saatte ortalama yirmi kilometre hızla gittim. ne kadar basit. ehliyetim yok bisiklet sürüyorum. ama insan boş yola gitmez. yolun bir limiti vardır. bayramda istanbuldan izmire gitmeye kalkarsın ama trafikten ötürü yol altı saat değil de on saat sürer çünkü hızın düşmüştür. zaten izmir de gidilecek bir yer değildir. hız düşebilir ama yol aynıdır. gözünü bir açmışsın izmir'desin. ne yazık. ben bazen gözümü bir açıyorum izmirdeyim. hemen geri kapatıyorum gözlerimi. elemtere fiş, altay altay altay. böyle değil miydi bu?
karanlıkta gözleri kamaşanlar da var. ben mesela iki hafta önce cordon blue'ya girerken ellerime dolanan mavi kordonu fark ettim. kaşar erir, insan ölür, demir çürür, sinyal sönmez. sinyale gelmeyin sakın.
insan yaşıyor. o yüzden yolu bilen varsa önden gitsin. eğer yolu bilen yoksa bırakalım hepimiz kendi optimum hızımızda yol alalım. aynı hızda yürüyen insanlar illa ki vardır.
2 yorum:
ses veriyorum; bu yazıları itinayla okuyan ve itinayla da içten/ bazende twitter'da like'layanlardan biriyim. Ve her yazıdan kendime göre bir cümle seçiyorum. (Yazı kağıda basılı olsa itinayla altını çizerim)
Bu yazınınki de "zaman işte sırf puştuluğuna var" oldu...
Bir de aşağıdaki satırları da bir t-shirt'üm arkasına baskı yaptırsam mı diye düşünmedim değil..
"insan yaşıyor. o yüzden yolu bilen varsa önden gitsin. eğer yolu bilen yoksa bırakalım hepimiz kendi optimum hızımızda yol alalım."
zaten sunun surasinda bloga yorum birakan kac kisi kaldik.
ingilizce olsa belki tshirtu yaptirilir da turkcesi anca evde giyilir onun:)
Yorum Gönder