3 Temmuz 2015 Cuma

kendinden korkan kendi gibi olsun

madrid’e ucuncu haftada ucuncu gelisim oldugu icin nereleri sevdigimi ve gitmezsem eksik kalacagimi biliyorum. ilk birayi telefonda iciyorum. ikincide sehirden bir vibe aldigimi hissediyorum. vibe almanin karsiligi bir turkce olup olmadigini sorgularken vibe’i nasil karsiladigimi da kelimelerle ifade edemiyorum.



goz kapaklarimin agir geldigini hissediyorum. hatta goz kapaklarima agirligi yaratanlarin kirpiklerimin oldugunu hissedebilecek kadar yalin ve yalnizim. dik duramadigim icin kirpiklerimin iki grami da agirlik yaratiyor. sol dirsegimle bar taburesine yaslaniyorum. solum agir geliyor. o an artik vucudumu tasiyamadigimi fark ediyorum. ilk kez bir seyi tasiyamadigimi, onun da bedenim olduguna uyaniyorum. bir estella daha soyluyorum. taburenin ustunde ters donup sagima yaslaniyorum dengeye gelmek icin. sagim da agir geliyor. tuvalete gidiyorum iseyeyim de estellalardan sisen gobegimi bosaltayim diye. geri donuyorum dik duramiyorum. dirseklerimle bar tezgahina yaslaniyorum. dirseklerim bir sure tasiyor bedenimi. duvara yaslanmis bir tabure gozume ilisiyor. tabureye dogru yuruyorum o derin nefesi verdikten sonra. icimin azinligini bosalttiktan sonra yerimi aliyorum. sirtimi duvara veriyorum. omuz baslarimi da duvara yaslamaya calisiyorum. bir sure oyle kaliyorum. basimi da duvara yasliyorum. vites yukselttigimden jameson’dan derin bir yudum alip tekrar ayni pozisyonu aliyorum. rahatlar gibi oluyorum ama kaburgamin solunda gogsume dogru batan bir sey var. ne oldugunu asla ogrenmeyecegim. biraz rahatsiz ediyor. sonra jameson’in kalanini vuruyorum. ne agri kaliyor ne aci ne de sizi.



bara dogru yuruyup sahibinin kizi oldugunu bildigim ve onun da beni bildigini bildigim rosa’ya kredi kartimi uzatiyorum. dokunmatik kart oldugundan sifre girmeme gerek kalmiyor. ne kadar az dialog o kadar iyi bugunlerde. her gun oldugu gibi. kartimi geri uzatirken next thursday diyor, maybe tuesday diyorum. gulumsuyor. ben de ayni sekilde karsilik veriyorum. disari cikip rosa’nin babasi gerardo’ya buenas noche diyecegim. o bana sarilmayi tercih ediyor. ispanyollarda sarilmanin ne kadar buyuk bir samimiyet oldugunu hatirliyorum gunduz yaptigimiz focus gruptan. o sormadan ben ona soyluyorum maybe next tuesday diye. no maybe diye cevapliyor. buna benzerini kefalonia’da hissetmistim gocmen ile.



otele geliyorum. dolunay var diye otelin terasina otuzuncu katindaki barina cikiyorum. hepsini aynen boyle yaziyorum. telefon aci aci caliyor. icim yaniyor. keyifle aciyorum. iki viski daha soyluyorum. biri bana biri sana. sonra iki viski daha soyluyorum. bu sefer ikisi de bana. kagidi kalemi birakiyorum. dolunayi izliyorum. usuyene kadar. temmuzda madridde usumek. neresinden baksan aymazlik. en yukseldigim anda sunu dusunuyorum.

“onceleri her seyi cozmeye calistim, oyle olmadigini anlayinca durdum. sonrasinda bir seyleri cozebilirsem mutlu olabilecegimi dusundum, cozemedim. hicbir seyi cozemeyecegimi anladigim gun, her seyi biraktim ve ona gore yasadim. her seyi biraktigim gun, bir seyi buldum. o bir seyi bulmanin da cozum olmadiginin farkina vardim. sonra butun bu sureci dusunup kalbime saglik dedim.”

dolunayin aydinliginda bir mektup yazdim. ayni mektubu, ayni mektuba bakip bakip tekrar yazdim. barmene de kirk euro verip, bunlari su ulkeye, su sehre, su semte iki ayri mektup olarak yolla diyip odaya indim. o bana bos bos bakarken ustu sende kalsin dedim turkce.


kendinden korkan kendi gibi olsun.

1 yorum:

Eren dedi ki...

“onceleri her seyi cozmeye calistim, oyle olmadigini anlayinca durdum. sonrasinda bir seyleri cozebilirsem mutlu olabilecegimi dusundum, cozemedim. hicbir seyi cozemeyecegimi anladigim gun, her seyi biraktim ve ona gore yasadim. her seyi biraktigim gun, bir seyi buldum. o bir seyi bulmanin da cozum olmadiginin farkina vardim. sonra butun bu sureci dusunup kalbime saglik dedim.”

inanılmaz.