bu işin en güzel kısmı gün içerisinde blog'a post yazabilmek. gün içerisinde üretebilmek, dinlenebilmek, nefes alabilmek. gelmedigin bir gün olunca insanlar fark ediyor. hal, hatır soruyorlar. dahili telefonunda arayanın oldugunu belirten bir kırmızı ışık yanması bile umut verici.
burada olmadığın zaman diliminde de bir hayat yaşayabiliyorsun. bir diger güzel kısmı da o işin. paralel evrenlerde yaşam sürüyormuş hissi vermiyor sana kartını çıkış için okuttugunda. özgürlüğüne kavuşmuş afrikalı kabileler gibi arsız yaşamana gerek kalmıyor.
sadece film izleyip, kitap okuyup üretirsek daha mutlu olabilecegimden bahsettim dün. o günler de gelecek. şimdilerde ikinci yarı başladı, kendi sahamızda top yapıyoruz. savunmanın arkasına atılacak bir topla golü bulabiliriz ama şimdilik gerek yok. daha dramatik bir zamanlama bekliyoruz.
merdivenlerin en soğuk oldugu geceydi dün. ipod'un dışa verdigi muzikle, sigarayla, birayla ısıtıyorduk kendimizi. kanyak kalmamıştı bakkalda. "bu sefer oldu galiba" dedi kemalito. faik'e baktım. gülümsemekle yetindi. zaten çok sevmez konuşmayı. ben de "oldu galiba" demekle yetindim. sonra muhabbet kaldıgı yerden devam etti.
çok büyük hırslarımız olmadı bizim. çok büyük egolara yenik düşmedik. toprağın kurudugu yerde su taşıdık birbirimize akabilelim diye, o kadar. müziği çok sevdik, yazarlara adandık, filmlerdeki replikleri bulduk, takımlara tutulduk, boşverdik, vicdan'ı yaktık... bir de aşık olduk. bu konuda herkesin ayrı hikayesi var. kemalito bir ara ingiltere büyük elçisiydi, ben de bakırköy ruh ve sinir hastalıklarında bölüm başkanı. amca da meyhanenin değişmeyen sessiz ama dolu adamı açı bey. bu aralar ne kadar da fazla lakap çıkıyor amcaya. özlemişiz birbirimizden beslenmeyi. yatmadan önce "bu çok ağır degil mi?" dedigimde ne kadar ağır oldugunu gözleriyle hissettirebilen biri.
tüm yazıyı tek bir şarkı başlattı.
broken bells - mongrel heart
is it hard to wait
drawn by your mongrel heart again
if you don't answer, would you want to be found out
you duck through the wind in your old blight on the town
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder