3 Mart 2011 Perşembe

cografya

yurudugum butun yollari bastan yuruyorum. yasamimda iz birakan tum hikayeleri o zamanki kendimi hatirladigim kadariyla dile getirmeye calisiyorum. ego yok, abarti yok, arsizlik yok. karbon kagidini, puruzsuz bir A4'un ustune koymusum da uzerindeki dolambacli, birbirinin icinden gecen cizgilere ozen gosterip, tekrar ustlerinden gecmeden cizmeye calisiyorum hayat cografyami. sonra kalemi sana veriyorum, sen basliyorsun kendi puslu cografyani cizmeye. kalem bir o elden bir bu ele iki ayri insan arasinda dolasip duruyor. eller farkli, avuclarindaki cizgilerin desenleri benzer. ellerim uzun zamandir dijital dunyaya yenik dustugu icin kalemi ilk tuttugunda biraz titrek, tedirgin davraniyorlar. ya iyi cizemezsem korkusu var. kalem hemen diger ele geciyor. biraz yol gostererek, biraz sakinlestirerek ama en cok da huzur vererek kendi kitasini cizerken benim kitama yer aciyor, biliyor orayi doldurabilecegimi. kalem tekrar el degistiriyor. bu kez guven doluyum. titremeden, kendi kita sahanligimi ciziyorum. komsu iki ulke. ic islerinde bagimsiz, dis islerinde biraz birbirine biraz da dis guclere bagli. bir nevi azerbaycan, nahcivan iliskisi. kim azerbaycan, kim nahcivan belli degil, zaten onemi de yok. kitalararasi bir guc olmak degil hayalimiz. bagimsizligimizi ilan edelim yeterli. hani su meshur revolution is resolution misali hersey.

kalem son turda bana geliyor. bir cikis cizmem ya da bos yeri kalmayan A4'un uyumuna yakisir bir bitiris yapmam gerekiyor. cok uzatmiyorum. daha oncesinde yazdiklarimi cizerek anlatmam yetiyor. sol alt kosesinin ben oldugum dar acili bir ucgen ciziyorum. butunleyeniyle 180 olup uzanip, ustumden gececek sonsuz sayidaki dogruyu izlemek istiyorum sirtustu.

Hiç yorum yok: