13 Mart 2011 Pazar

the night will always win

faruk abiyle tavla oynuyoruz. ses bes gelince ilk zar, hemen ikiliden birini kactim. meger o kendi ilk zarinda sesi yek ile kapatmis zaten alti kapimi, yuzume bakiyor. oynasana dedim. "neredesin oglum sen" dedi. o anda uyandim aklimin yerinde olmadigini. oyun bitti, kaybettim. parantez'e oturdum.

biralar arka arkaya gelmeye basladi. aklimin sinirlari olmadigi icin, uzak diyarlara tura cikmisti. fiziksel olarak vardim. kimyasal ya da biyolojik olarak ise yok oldugumu ispatlayabilecek kanitlarim vardi. henuz ispatlamaya girisecek kafaya ulasmamistim ama dusunuyordum. orkun'un sorulariyla arada bolunuyordu seyahatim... o da uzaklarda oldugumu fark etmis olacak ki birkac denemeden sonra ugramadi yanima. geri donmemi bekledi. ben de geri donmemi bekliyordum.

saatlerce oturdum. arada eve ciktim. iki film izledim, biri kisa. uyudum. uyumak istedim. zamanin en kolay gecebilecegi dilim diye dusunuyordum. fiziksel olarak uyuyup, aklimin turuna devam edebilecegini dusundum. saatlerce uyudugumu dusunerek uyandim, cok mutluydum. saate baktim sadece yirmi dakika gecmisti.

asagiya indim. ictigim onlarca biradan sikilmis olmaliyimki tekilayi da kattim icsel muhabbetime. seyahat devam ediyordu. kafamin icinde yuruyen beynimin kilcallari bile soluklanmak istercesine basim agriyordu. yasli kilcallarin ayaklari sismisti ve kafam aklima dar geliyordu. aklim almiyordu daha fazlasini.

karsi masaya bir adam oturdu. cumartesi gecesi yalnizdi. hem de bu kalabaligin icerisinde. ne kadar yazik diye dusundum. uzuldum adama sadece. kendince haklidir elbette diye dusundum. adamin ayakkabilari beyazdi ve nike'ti, mavi bagciklari vardi ama baglanmamisti. bakkala cikma ayakkabilari bunlar diye dusundum. kisa coraplari vardi, ayaklari usuyordur diye de ekledim. gri yirtik kadife pantolonu, uzerinde gri kapisonlusu ve ustunde yelegi vardi. bir yerlerden taniyorum diye dusundum. hafizam iyi degildir, hatirlayamadim. adami irite etmemek adina gozlerimi kacirmaya calistim. en nihayetinde ben buyuk bir deneyi ispatlama asamasindaydim bu gece.

muzikler degisti. jazz'la baslamisti, indie'ye donmustu. kapanisi 90'lar turkce ile yapacak gibilerdi. orkun'u cagirdim. "bu sarkiyi unutma hic" dedim. bos bakti yuzume. karsidaki adam da orkun'u cagirdi sarki bitmeden. bunu kapanirken tekrar calin demis. ben sonradan ogreniyorum. orkun bos bakisindan uyanmaliydim aslinda.

aklimin donmek uzere oldugunu hissediyordum. ya da cok eskilerde oldugu gibi ibadet gecesinin sonuna geldigimi duyuran israfil sura ufluyordu. ickinin kopegi olunan genc gunler. eve gidip, sizmak uzere calinacak sarkilarin listesini yapiyordum aklimda.

son yudumumu aldim. aklim yorgun, argin, bahtsiz dondu. istanbul'da yapamadim bugun dedi utangac, cekingen, anlamli. ondan bu kadar uzun surdu seyahatim. siktiret ben de yapamadim zaten dedim.

karsimdaki adam, ben ondan nasil gozlerimi kaciriyorsam tam tersine dik dik bana bakiyordu. kotu niyetli ya da siddet amacli degil. tanimaya calircasina, belki o da beni bir yerden taniyordur diye dusundum. bakti, bakti... sanki uzaklardan birine benzetircesine ama karar verememiscesine, sanki bana ait birseyi verecekmis de nasil verecegini bilemezmis gibi. cebinden kucucuk mavi bir defter cikartti. birseyler yazmaya basladi. deftere yazilan ilk cumlelerdi belliki.

Gece, gunduz sizinle gezer; yalnizlik.
Gunduz, gece sizinle gecer; yalnizlik.



Defteri cebime koydum.
Eve gittim. Elbow'dan the night will always win listenin ilk sirasindaydi. Bes dakika gecmeden uyumusum.

Hiç yorum yok: