21 Mart 2011 Pazartesi

top yuvarlaktır


"beni cumartesileri hayvanat bahcesine götürürdü. pazardan amasya elması alırdık keçilere atmak için. sonra bahadır'ı beslerdik. ben hep uzak davranırdım. sonra rahmetli oldu. pazarları futbol oynardık. ikimizde oyundaydık."

o zamanlar futbol doksan dakika degil. atan galip yiyen maglup mantıgıyla işliyor herşey, babalar yoruldugunda. ama babalar beraberligi bekliyor bunu demek için, ibnelik yok oyunda. şimdi geriye dönüyorum, her sahada bir socrates var aslında. saha dışına mesaj gönderiyorlar. atarsan galip, yersen maglupsun.

-18'le başlıyoruz lige, önceki hayatta şike yaptık diye. ilk bes mac da sahamız kapalı. umudumuz yok bu sezondan. önümüzdeki maçlara da bakmak istemiyoruz biz. seyircisiz oynuyoruz macları. ama sahada iyi oyun sergiliyoruz. hani yazıyorum da kimse okumuyor gibi. hani yasıyorum da kimse bilmiyor gibi. arada bir cıkıyorum piyasaya, icq'da invisible'dan gelen mesaj gibi mutluluk saçıyorum ortalıga. sonrası hep appear offline.

büyüdükçe futbolda uzatmalar oldugunu öğrendim. penaltılar geldi sonra. ingilizcesi sudden death olanından. yıllar sonra adamın birinin yanıbaşımda tribünde maç izlerken sudden bir şekilde death'e kavuşacağını hayal edemiyordum o zamanlar. sonra ölümün hayallerini kurmaya başladım. tam bizim ergenlik dönemimizde fifa, altın gol diye bir yalan çıkardı, hayallerimi baltalarcasına. hayat geçmişe dönüyordu. atan galip, yiyen maglup mantelitesi geri dönmüştü. atan tarihe altın harflerle kazınıyordu, yiyen tarihe gömülüyordu.

futbol, bir topun peşinde koşan yirmi iki adamın para kazanırken küfür yedigi işletme biçimi. hayat, gol atmak için milyonlarca insanları çalımlayıp, bambaşka milyonların savundugu kaleye gol atmak için çabalanan bir oyun.

futbolun da hayatın da bir oyun oldugunu anlamam tam yirmi yedi senemi aldı. kazananı ya da kaybedeni yok aslında. tarih de yok. ben o formayı terletenlerden bir tanesiyim sadece. ben yarın yokum. jübilem de olmayacak. attıgım güzel goller jenerikleri de süslemeyecek. bugün nefes alıyorsam tamamen şans eseri. ben sadece giydigim formanın hakkını veriyorum. bana biçilen rolün dışına çıkıp kornerde gol kokluyorum. kanter içerisinde kalana kadar yaşıyorum. terlıyorsam hakkını vermelıyım dıyorum. kanla da terle de yazsan da farketmez, sulara yazdıydan eger.

puan farkını kapatıyoruz koskoca bir sezonda.
fınal macına cıkmısız. normal süre ve uzatmalar berabere sonuclanıyor. penaltılardayız. son penaltı benım. atarsak sampıyonuz. topu beyaz noktaya koyuyorum. sudden death işte. heyecan çok yüksek. herkes golu atmamı bekliyor. tribünde onbinler, ekranda milyonlar. atarsam galibiz, atamazsak maglubuz. ilk kez kazanan ve kaybedenin kaderi benim elimde ve kendim yönlendiriyorum. alışık degilim buna.

geriliyorum. sağ ayagımı kasıtlı biçimde geri sallıyorum. lifim atıyor. bilerek lifimi attırıyorum. penaltıyı kullanamıyorum. yerime atan da kacırıyor. kaybediyoruz. futbolu bırakıyorum sonrasında. televoleler peşime takılıyor ama nafile, kimse izimi bulamıyor.

yıllar sonra bir gün sahaya çıkıyorum.
evin yakınındaki okula, ufaklıgı top oynamaya goturuyorum. pazar rutinimiz bizim. iki farkla öndeyiz, ben savunmadayım. rakip berabere yapıyor durumu. atan galip, yiyen maglup diyorum. herkes gözümün içine bakıyor, ne diyor bu adam diye. kısa sürede golü yiyoruz. gençler söyleniyor. pazar keyifleri kaçıyor hepsinin. yıllar sonra yorulunca, o pazarlara ne anlamlar yükleyeceklerinden haberleri yok.

ben oglanı eve bırakıp, rakıya oturuyorum. zamanında beraber oynadıgım adamlar masada her zaman kendilerinin olan yere oturuyorlar. çok kalmamışız. zaman sıraya dizmiş hepimizi. hala birkaç cümle kurabiliyoruz aramızda. "hayatın uzatması yok. doksan dakika sadece ve o doksan dakika bir anda uçuyor" diyorum. biraz geçmişten, biraz da gelecekten katıp son yudumumu alıyorum rakıdan.

sampıyonlugu kaybettigimiz o günü düşünüyorum. yıllardır her gece o penaltıyı atıyorum ben. kimsenin haberi yok. kimse bilmiyor. kimse okumuyor.

eve dogru giderken, gençlikten kalma bir alışkanlıktan ötürü ipod'umu takıyorum. her zamanki gibi shuffle'dayım. basıyorum üçgene. bazen, ne yaparsan yap, olmuyor bazen...

bil beni, al beni
bu saçmasapanlıktan kurtar beni
uykusuz gecelerin
gizli örtüsünden çıkar beni

ben bunları kimseye anlatmadım
kendimle bile konuşmadım
ben bunları kimseye anlatmadım
bir tek sen duy diye,
sen bil diye,
sen anla diye...

Hiç yorum yok: