9 Temmuz 2009 Perşembe

;

sis; bir besiktas sabahinda, beyaninda bulunmadan, bana uzerinde fotografim olan yeni bir kimlik veren kuruma dogru yola cikmisim. sisteme dair yerlesimler, gun gecirmeler. gunese yonelerek gununu gun eden bitkiler gibi yasamalar, her gun ayni. tek farkim tepkime sonucu disariya besin verememem. elma hesabindan yiyorum. takriben alti sene once. dinledigim sarkilar var tek basima huzunlenip. hayat'la baslayan kurdugum cumleleri deftere kaziyorum o zamanlar. pesi sira dizilen kelimeler ileriye yonelik ve umut dolu.

sicak; bir karsiyaka sabahinda golgenin en uzun oldugu vakitlerde carsi'dan donuyorum, takriben on sene oncesi. elimde posetler, sonsuz bir yerellik burunmus uzerime. elimdeki anahtarla kapiyi acabilme luksune sahip oldugum icin evim diyorum dort duvarin cevreledigi birinci kata, icindekileri, dunyanin donme ritmini inkar ederek.

zafer; benim degil. fethiye'de uzaklardan calan bir telefonu aciyorum. o zamanlar telefonumda kayitli olmayan telefonlari acma luksum var. baslar misin diyor, pazartesi oradayim diyorum. gunlerden persembe. telefonu kapatinca onceki aksam 45 derecede dondurdugum buzlari eritiyor para kazanma gercegi. ben hic hissetmedim kendi kazandigim parayi harcama zevkini. takasa dayali bir hayat yasadim. verdigim kagidin karsiliginda en yararli kezzaplari doktum bogazimdan.

ortakoy; ilk evim. paranin kullanilmadigi, kullanildiginda da ortadan ikiye bolunerek paylasildigi bir hayat. easy city degil easy flat. konusarak, hakki verilerek, odalarin sadece yatmadan yatmaya kullanildigi bir sene. kekremsi kelimesinin hayatlara kazinmakla kalmayip, DNA sarmallarimizi degistirecek kadar icimize islemis bir albumun ciktigi sene. albumun son sarkisi yazimin sonunda gelecek. ortakoy bugun ise ozume dondugum, selam verip, selam alip, gercek hayatlarin tadina baktigim istanbul'un kizilderililerinin yasadigi bir sahil yerleskesi.
hatira; ortakoy'de yillar oncesinden iki kare var. ersin, cem, ben sahildeyiz saat sabaha yaklasmakta. aciklardan gecen bir tanker, kiyida dort metrelik bir balikci teknesi. ucurumlar sehri istanbul diye aklimdan gecirmisimdir o zaman da. dalgalarin kiyiya vurmasiyla ne yapacagini merak ediyoruz, teknedeki adamin. kendini disari zar zor atiyor, sikeyim boyle hayati diyerek yanimiza gelip bir sigara istiyor, ben uzatiyorum tabiki soguk kanliligimla. bir onceki gece beraberdik, adi suleyman. bu kez ben bira alip gittim yanina. ben de simdi bakkala yazdirmaya gidiyordum dedi. diger kare ise kulagimda walkman ile, o zamanlar ipod yok tabi. lise 2'de hic diye kazimisim walkman'in uzerine rotring'in ucunu icine cekerek. walkman'in hikayesi zaten apayri. bu kez tek basimayim ortakoy sahilinde saat yine sabahi asindirirken, neden kazidim ben bu kelimeyi dercesine suratimda acayip bir ifadeyle. i don't wanna know sayikliyor kulaklarimda, power fm'in tesadufunde. kismet degil bu, cagirdigim icin geliyor. sag elimde dimitra kopolo, sol elimde renkli bir torba, gokkusagini elimde tasiyorum o zamanlar, tabiat ananin ben... sutarimdaki ifadenin kekremsi oldugunu anladim o sirada. karsimda tum ihtisamiyla istanbul. o zamanlar bahisler istanbul'un kazanmasina 1.02 veriyor, biz deplasmandayiz, oranimiz 12.00. keske o zamanlar ilk yari/ikinci yari oynasaymisim. su an trilyonerdim.

hayat; herkesin kendine dair bir hikayesi var. yenilerini tanidikca gordugum, hayal gucumun yettigi kadariyla gizli ozneler, devrik cumleler bindiriyorum hepsine. benimki de onlardan biri, farkli degilim sadece dile getirmekten korkmuyorum. bugun niye kendimi ozetledim sorusunun cevabi ise yok. kamera arkasinda cevabi bulunur. sarki gelsin o zaman.

ama anliyorum sesinden kurtulmussun sen
nokta konmus
bitmis
en guzel hikayem!!!

cilasi tek bir sarki var benim icin, tahmin edebilecek var midir?

Hiç yorum yok: