8 Temmuz 2009 Çarşamba

hosgoru


uykulu gozlerle basladim bu sabah deplasman yolculuguma. uzun zaman sonra toplanti icin karsiya gececegim icin sikintiliydim. ofise gittigimde nabzimda ve soluk alis verisimde bir ritm bozuklugu soz konusuydu. ofis bosken daha verimli calisabildigim gercegini, disa da vurarak itiraf ettim kendime sonunda. gec yapilan kahvaltiyi, ogle arasini sadece kahve icerek tamamladim. kopruyu benim icin bosaltmis olsalar gerek, yirmi dakikada acibadem'deydim. tabelada acibadem yazisini gorunce kemalito'nun bitter almond sesi yankilandi kulaklarimda. sahi bir de bizim moda prensesi vardi ona ne oldu? verimli gecen toplanti alti bucukta bitince karsiya donmek daha buyuk bir sorun oldu. bu aksamin programini calistim kafamda. taksiyle uskudar'a gecip, motorla besiktas'a, oradan da ipod'la ortakoy'e. uzun zamandir ihmal ettigim gercek insanlar vardi. gozumde buyuyen taksiyle uskudar'a kadar gidebilmekti, sonrasi cocuk oyuncagi. sevmem taksicileri, ozellikle dialog kurmak icin caba sarfedenlerini. uzun sorularini tek kelimelik cevaplarla agzina tikasan da yeni bir cumle kurmak icin usenmezler. butun gun direksiyon sallamak kolay mi saniyorsun ? bana ne... butun bir omur maskeyle yasamak daha mi kolay peki ? bu taksici farkliydi. uskudar'a kadar trafik tikali mi diye yonelttigim soruma bati trakya sivesiyle verdigi cevapla beni mest etti. samimiydi, sanki kirkli yaslarinin sonunda olan bu adam hayatini dusunerek yasamis ve bugun dusunce evrenine yeni bir uydu eklemek icin taksici olmaya karar vermisti. rolundeki ilk gunu olmadigini ispatlarcasina, bir onceki gun benimle ayni saatlerde, ayni yerden taksisine binip mecidiyekoy'e gitmek isteyen bir kadin ile arasinda gecen dialogu anlatti. kopruya geldiklerinde bir bucuk saat gecmis ama kadin hem toplu tasima araclarini kullanirsa kici asinacagindan hem de vapur sefasi ne demektir bilmediginden, benim kahramanin telkinlerine ragmen taksiyle karsiya gecmekte diretmis. sonuc taksimetrede yazan 100 lira ve omurden ucup giden dort saat. trafigin kattigi stres ile omurden gittigi hissedilen tahmini sure yarim gun. dinledim bu hikayeyi, bolmeden aynadan trakyalinin agzinin icine bakarak. cumlesinin sonunda, aynadan beni kesip; "simdi sen bana etiler'e gidelim deseydin ne olurdu evlat" dedi.
- advantage Mr. Caylayik!!! konusma sirasi bendeydi. ikinci koprunun hayat korelttigi temmuz ayinda, toplu tasima araclarini kullansak, bencilligimizden kurtulup, hosgoru semsiyesi altinda ulasacagimiz yerlere daha kolay gitmenin yollarini arasak ne guzel olur. simdi ben taksiyle etiler'e gitsem taksimetre 80 yazacak, ben zaten fisimi alacağım ama bunlara gerek yok. sen beni solda birak babacim, hem iskele trafigine girersen cikamazsin, buradan yukari kac sen.
son cumleyi kurabilitem cok yuksek ama ya oncesinde agzimdan cikanlar? bir tatil bu kadar mi iyi gelir bir insana. bendeniz desiderius erasmus, benjamin franklin ve thomas jefferson'dan sonra gunumuzun humanizm temsilcisi rolune burundum, tabi ki tatilin etkisi gecene kadar bu durum.

ortakoy ise sistemler catismasi. oncesi hayatla yuzlesme, hikayeler, kicimiz betonda yer buluyor. sonrasinda cila niyetine de deri kaplamali ahsap sandalyelerde gevsiyor kaba kaslarim, biraz is, biraz hiclik, biraz olgun sohbet. dolu dolu bir gun.

son noktami koyup, dolunayin aydinlattigi son gecede balkonda uykuya dalmak istiyorum.

Hiç yorum yok: