1 Mart 2009 Pazar

cikarttim astim portmantoya


yirmibes yildir bu bedeni ve icindeki kalp ile beyni tasidigimdan dolayi cok iyi bilirimki, kendi kendime verdigim sozleri cogu zaman kucuk gazlar sonucunda verilmemis gibi yasamisimdir. az once hademle yaptigim telefon konusmasi ve onun bloguna goz atmamdan oturu duvara bir cizik daha atiyorum ve dun gece basarisizlikla sonuclanan yaziyi post ediyorum. asagidaki link de onun son post'u. yasa varol!!

http://medreruno.blogspot.com/2009/02/on-road.html



iki haftadir, yok daha fazla, yaklasik bir aydir ertesi sabah erken kalkmak icin uykuya daliyorum. uyanmak konusundaki beceriksizligimi sonuna kadar kabullenmis durumdayim.

su an adini hatirlayamadigim bir kitapta "para baston gibidir, dik durmani saglar" cumlesinin altini cizmistim. cok belli ki o cumleyi okurken alkollu degildim. halbuki bizim icin para, okuyanlara cok klise gelebilir belki ama amactan ziyade arac olmustur. aracin sozlukteki anlami bir isi yapmakta ya da sonuclandirmakta yararlanilan bir nesne. dolayisiyla hayatin icerisindeki anlami da gece yastiga basini koyana kadar dunya ile bagini saglayan bir kagit parcasidir bizim icin. bu ana kadar cok guzel ya da anlamli hersey.

hayat, kitalararasi suren alti yillik bir yolculugun sonunda sarilip goz yasi dokebilmektir. iki buyuk rakiyi dort kisi paylasirken, tavadaki istavrit yanmasin diye dun aksam bir cesme masasinda hayali kurulan rokayi, kuzu kulagini masada birakip, ters cevirebilmektir. bornova sokagindaki dort metrekarelik bir meyhanede raki yudumlarken penc-u se yerine penc-i caar oynarken cankusla makara yapmaktir. ankaradan gelen bir surpriz ile dogum gununde karsilasmak, dogum gununde "altay yirtar, genc altay parcalar" pastasini uflemektir. falan filan fulan, ne oluyor ulan. turlu ahval ve seraitler icerisinde aklimiza dusen bu kareler daha devrik cumleler halinde klavyeye de dokulebilir ve sizler bunu okuyabilirsiniz ama ne gerek var ki.

aslinda hayat benim gozumde into the wild'in her karesine hakkini veren emile hirsch kadar olumculdu, oysaki hayat filmin sonundaki tek packshot'ta olayi ozetledigi kadar gercek. belki de mutluluk sadece paylasildikca hissedilen bir duygu.

ne hepimizin ozendigi bu ozgurlukcu filmler, devrimci basyapitlar ne de benim sacma sapan hatiralarim. hicbiri hayattan vazgecilesi kriterler olmayabilir ama icimizdeki kahrolasi kahraman ister istemez soyunuveriyor. aslinda hersey o kadar basitki, o kadar basitki. yeterki ruhumuzu kapinin arkasindaki portmantoya asip, benligimizi terkedebilelim.

2 yorum:

kelkafa dedi ki...

uğraş didin farklı şeyler yapmak için
üç kişi ya da beş kişi anlar
ve zaman, ve zaman farklı yüzlerle
bazen yanında bazen arkanda

yalan diye bir şey yok
gördük ama konuşmadık

ve hayat her şey yolundayken dur dedi artık
ve hayat herkes evindeyken dur dedi artık
ve hayat -ki canına tak etmişti- sus dedi artık
ve hayat

kırık düşler, aynı yalnızlık
öyle azaldık ve yıprandık ki
kafamız karışık, değişmek zor
dünya yıkılsa anlamazlar

peja dedi ki...

terk edip gitmek her zaman konuşulduğundan da zor, kendi benliğin olsa bile...