5 Nisan 2011 Salı

garip



çok tehlikeli bir kitaptı izmir için. bir kısmını okuyup, kalanını yola bırakmıştım. yangını benzin döküp söndürmeye çalışmak kadar ahmakçaydı ama o parlama anına da herkes tanıklık edemez. havaşta kendime yarattığım o mukemmel hüzün üçgenini 20'lik Jameson ve ipod tamamlıyordu. eşkenar bir üçgen.

bazı duyguları ifade edemiyorum. aklımda kelimeler belirmiyor. birkaçı gözümün önüne geliyor, hiçbirine yeterince ısınamıyorum. hissettigim duygunun yanında hafif kalacaklar gibi hissediyorum. kendimi ifade edememe çıkmazında kalmak hoşuma gitmiyor. buralara ait sevdigim tek kurumsal yapı olan turk dil kurumuna sitemlerimi iletiyorum içimden. sonra tek bir kelime çıkıyor ağzımdan. garip.

insanın ağzından çıkabilecek tek bir cümleyle, birden fazla hayatın tam tersi yönde gidebileceğini daha öncesinde çok görmüştüm. düşüncesizce edilen bir cümle ne ayrılıklara, ne kavgalara, ne büyük küskünlüklere dönüşmüştü yakın çevremde. tek bir cümleyle babasını kırıp, akşamına babasını kaybeden adam tanıyorum ben. kırkbeş sene her gün öldü sonrasında.

hali hazırda sebahat abla ve eşref abi tarafından beton olarak yaftalandığım için, bana kurulacak cümlelerin de daha fazla canımı acıtmayacağını düşünmüş olmalılarki dille kemik arasında son derece ensest bir ilişki izledim bir süre. sonra mola istedim. neler olduğunu anlattılar bana... kapalı kapılar ardında, yazılı kağıtlar üstünde, gözü yaşlı mendiller eşliğinde, hıçkırıklarla bölünen konuşma çabalarıyla... yapacak hiç birşey yok diye düşündüm. gerçekten yapabileceğim hiç birşey yoktu. Kinyas'ın yolu geldi aklıma o anda. şimşek gibi çaktı bütün dünya üzerime.

içeri girdim. yine aynı surat.
garip diyebildim ilk olarak karşısına oturduğumda. bugüne dek ağzımdan çıkan çoğu kelime olay yarattığı için etrafımdakiler de bu kez kime çarpacağımı bekliyorlardı tedirginlikle. garip onlar için son derece sıradan bir kelimeydi o an için. sonra garip kelimesinin altında yatan, kokan, konuşan, anlatan, gülebilen ne varsa hepsini anlattım. ben anlattım, o dinledi. ben on dakika boyunca anlattım, o bir hafta sonra ilk kez dinledi. ben on dakika boyunca kayıp on seneyi anlattım, o bir hafta sonra ilk kez değil belki elli beş sene sonra beni ilk kez dinledi.

bundan sonra ne yapılması gerekiyorsa hepsine tamam dedi.

ben ağır adımlarla dışarı çıktım. ipod yoktu. izmir'in sesini duymak istedim. bir sigara yaktım. kendi kendime mırıldandım.

helal olsun aşk olsun
gözlerimde yaşlar
durmadım
dönülmez geriye

Hiç yorum yok: