18 Nisan 2011 Pazartesi

kaybedenler kulubu

meshur son bayram tatili yolunda elif, meric ve ben arabadayken muhabbetini yapmistik filmin. kasim ayindan, mart'i bekliyorduk. cuma gecesi istanbul'dan cikip, bir sonraki pazar istanbul donusu icin tekrar bulusmustuk. bir haftanin neler goturdugunu konustuk yol boyunca. her ziyaretimde izmir'de bir seyler biraktim ben bugune dek. birseyleri degistirmek gerekiyordu. bugun nisan'in ikinci yarisi. kasim'dan bu yana cok sey degisti.

filmin soundtrack partisine giremedik, cok kalabalikti. bu kadar cok kaybeden varsa bizim baska birsey yapmamiz gerekiyor diye konustuk. filmi de hakkini vererek izledim. dvd'si cikmali pause/play oyle izlemeliyim dedim. pazar gunu filmin oykusunu iceren kitabi aldim. pazar gecesi kitabi bitirdim. yillar sonra bir kitabi, altini cizerek okuyordum.



onsoz
onemli olan yolun sonunda ne oldugu degil, yolun uzerinde neler oldugudur.

nejat isler
... bu memleketin, istediklerini yapabilen, yasayabilen, istediklerine ulasabilen insanlarinin "bir seylere ragmen" yasadiklarinin kanitidir...

serra yilmaz
oynadigim anne karakteri turk sinemasinda alisik olmadigimiz kadar olumlu bir anne; oglunu anlamak icin caba sarfeden ve ona saygi duyan, hayatina, islerine mudahele etmeyen bir anne, yani bizim toplumumuzda az bulunan cinsten bir anne.

senol erdogan
her seyden onemlisi modernizmin getirisi "donukluk" yerini cok tartisilacak olsa da post-modernist bir "her sey mubah" anlayisina birakiyordu.

herkes bir sinema salonunda iceri girer ve diger kapidan cikip normal yasama geri doner, ama oyle filmler vardir ki kisiyi kendi yapisina hapseder ve kisi hayati bu yapinin bir organi olarak surdurmeye devam eder.

brit
programi dinleyecegim geceler, o kadar az para kazaniyordumki o kadar zor yasiyordum ki, gidip guzel marmara alirdim kirmizi ya da beyaz (sonradan hep beyaz icmeye basladim).

ben mesela cocukluguma ve ilk genclik yillarima donersem zengin bir ailenin cocuguydum.durumlar sonradan biraz sey oldu. ama beni nereye koyarsan koy yasayabilecegim icin, boyle seylerim olmadigi icin yalniz olmanin verdigi bi keyif vardi.

hayati sorgular oldum.aslina bakarsan o donem benim icin bir hic donemi gibi birseydi.

devrim
adsiz kadinlarla, kansiz iliskiler yasiyordum. tuhafti, bir sekilde kan akmamasi.

biz farkindaydik ve onlar anlatiyordi. aslinda harbiden kopek gibi yalnizdik. kopek gibi calisiyor, iciyor, batiriyor ve uyanmak istemedigimiz sabahlardaki kadinlara katlaniyorduk. uykusuzluktan geberiyorduk. 24 saatin 24'unu de hallediyor, geriye bucuklari birakiyorduk. kadikoy sokaklari dar geliyor ama yine de giriyorduk o sokaklara. onlar bunlari anlatabiliyordu kendi sozcukleri ve muzikleriyle. belki bir yazar arkadasimizin dedigi gibi "underground edebiyat akimi"ydi.

edepsiz gozuken bizler, aslinda cok efendi idik sisteme kiyasla, asla yalan soylemedik, aldatmadik ve dahi sevmedik.

mehmet ada oztekin
bazilari gercekten gulumsetebilir ve bir trenin uzerine konan bir ari siz hic beklemediginiz bir yolculuga cikarabilir... gercekten oyledir, inanin...

tolga ornek
turkiyede ilk defa bir filmde karakterler surekli olarak kitap okuyor ve kitaplardan bahsediyorlar, boyle ansinlar. yalnizlik ve gelecek ile ilgili inanilmaz aforizmalar var. bu bir ozgurluk hikayesi ve asil mesele bu ozgurluk icin odenen bedeller. ve ciddi bir oto-sansure baskaldiri var.

toplum icinde erimis bireyler.

kaan caydamli
raki o yillarda, bu yillarda oldugu gibiydi.kadinin yarattigi huzursuzlugu hala daha icimizde tasidigimizi rahatlikla soyleyebilirim.

turgutreis'teki Fantom isimli denizci bir sarman
- fantom olumsuzdu. olumsuz lakabini almasinin nedeni gercekten olmemesiydi. kedi gibi dokuz canli oldugu icin ve olmeyecegi icin de lakabi fantom'du. alsancak'ta, cesme'de, bodrum'da, marmaris'te oyle bilinirdi. fantom 2010'un sonuna dogru oldu. olmek istedi. ama o olumsuzdu ve bu hikayede de karsima cikti.



bu fotografi 30 ocak sabahi asmali'da cekmisim. bir seylerin degismeye basladigina en cok inandigim gun olabilir.

Hiç yorum yok: