21 Nisan 2011 Perşembe

kimse bizim gibi...

dinlediğim şarkılar var, izlediğim filmler, gittiğim konserler, yazdığım yazılar, kurduğum cümleler, içtiğim içkiler, gezdiğim yerler. sosyal medyanın ucu açık, herkes bir yerinden dahil oluyor. "takip edildiğinin" farkına çok geç varıyorsun.

burası bir oda ama halka açık. kapısı yok, girerken kontrol yok. xray cihazından geçerken üzerinde öten metal eşyalar gibi bu odadan geçerken neler götürmeye çalıştığını, neresinden dahil olmayı arzuladığını uyaran bir mekanizma yok. bu odaya girersin, çıkarsın. dahil olmak istersin, eline yüzüne bulaştırırsın. çünkü sen o odaya aslında asla girememişsindir. oda anayasasının birincisi maddesi "geldikleri gibi giderler" mantelitesine dayanır ve bunu kimse bilmez.



o kitabın da kapağı açılacak. o kitaptan da pay çıkartılacak. ama kimse o şarkının nakaratını bizim gibi mırıldanamayacak, kimse o cümleleri bizim gibi kuramayacak, kimse o konserlerde bağıra çağıra dans edemeyecek, kimse bizim gibi gülüp geçemeyecek, kimse bizim gibi yorulduğunu en kendine özgü diliyle kabul edip vazgecemeyecek, kimse bizim gibi parasız kalmayacak ve hatta kimse bizim gibi yumruk atamayıp, kimse bizim kadar sarhoş olamayacak.

ve bunlara hiç kimse inanmayacak.

1 yorum:

Gocmenov dedi ki...

(...) hayatta başımıza gelmiş olan şeyler, ya herkesin başına gelmiş ya da yalnızca bizim başımıza gelmiştir; ilk durumda bayatlamıştır, ikinci durumda da bizden başkası anlayamaz onları.(...) Fernando Pessoa "huzursuzluğun kitabı"