doktor'a sordum bir gün "bu tren nereye gidiyordu" diye. ben unuttum ne zaman yola çıktık, vagondakiler hangi durakta indi, herkes bilet parasını verdi mi, kaçak yolcu var mıydı, herkes aktarma yapmak için bir önceki durakta mı indi, kaç kişiydik, napardık biz? noldu bizim yarınlarımıza, umut dolu vagonları nerede bıraktık? yakasına yapışmışım doktorun, ellerim boğazında, burnu çenesine kaymış, yerde tekmeliyorum.
sonra uyandım.
olanları anlattılar. bir sene uyumuşum. bir tek o kapıdan içeri girişimi hatırlıyorum. sonrası kayıp. trendeki soyut, somut ne varsa herşey terketmiş vagonları o arada. vagonlar bile diğer vagonları terk etmişler. can bedenden ayrılmış. ben uyanamamışım. uyurken dişlerimi gıcırdatmayı bırakmışım, artık insanları ısırmaya başlamışım. deli deli uyumayı bırakıp, delirme yoluna girmişim. herşeyi yakıp, yıkmışım. kendine gel demişler, cevap vermeden saldırmışım. diyaliz makinasına bağlı bir böbrek hastası gibi laptop'ıma bağlı yaşamışım. gece, gündüz, pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi, pazar, pazartesi, salı, çarşamba... eskiden cuma akşamı içmeye başlardık, pazartesi sabahı ayılırdık. cumayı, pazartesiye bağlayan gece diye makara yapardık. ben marttan, şubat sonuna kadar bir gün yaşadım. tek bir gün. ama hiç bir gün yaşamadım da aslında. bitkisel hayattaydım, gülmeyi unuttum, ağlamayı, yazmayı anımsar gibi oldum bir ara sadece. uyumadım, uyanmadım da.
en sonunda çarkın düzenini bozan bir dişli olmaya karar verdim. en iyi yaptığım işi yaptım. durdum. kendimi karşıma aldım. aynaya baktım. içimi gördüm. uyan dedim kendime. kendi bildigini yap. uyandım, gökdelenin tepesine çıktım. yarattığım ne varsa bir senede hepsini tespit ettim. yaklaş, yaklaş dedim. bir ikisi kaçar gibi oldu, onları da geri getirdim. derin bir nefes aldım, hepsinin üzerine tükürdüm. tek celsede. kocaman bir ağzın içerisinden çıkan bir ben dolusu şarapnel parçaları dağıldı etrafa. hepsi ağzımdan çıkmıştı. şaşırmamıştım, nefes nefese kalmıştım. nefes almayı unutmuştum, hatırladım. şarapnel parçaları hiç kimsede yara açmadı. kan dökülmemişti. aşağıya baktığımda tepkisiz onlarca yüz gördüm. kimisi yakasını düzeltti, kimisi kapişonunu indirdi. bunun için mi bizi topladın buraya der gibi bakıyorlardı. herkes kaybettigi on dakikayı nasıl kompanse edecegini düşünüyordu. sustum. ben bir sene kaybettim diye düşündüm ama onların onar dakikasından daha değersizdi. aslında o dünyada herşey çok değersiz. o dünyanın cumhuriyeti henüz ilan edilmediği için değer birimleri halen tanımlanmadı.
kendimi uçabilecegini sanan hazerfan gibi hissettim. o gökdelenin tepesinde biraz daha kalsam belki de hazerfan gibi uçmayı deneyecektim. asansörü çağırdım. herkes yukarı çıktığı için asansörde tek başımaydım. sıfıra bastım. bir sene önce o kapıdan girdigim kata döndüm. herkes yukarı çıkmak için asansör bekliyordu, kendimi metallica'nın i disappear klibindeki kalabalığı yarmaya çalışan adam gibi hissettim. ama adam gibi hissettim.
bir sigara yaktım. ipod'un play'ine bastım. shuffle'a yenik düştüm.
eyvallah.
rutin hayat bu en büyük girdap
dikkat et sempatik başlar
antipatik ama enteresan alakam yok
bunlar-LAN
vazgeçmediğim herşeyimi
çöpe attım üstüne bastım
anlatmakla olmuyor
yaşaman lazım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder