20 Kasım 2009 Cuma
teenage dad on his estate
dün gece indirdim morrissey'in swords albümünü. beklediğim ses, beklediğim sözler. teenage dad on his estate şimdilik kulakta yankılanan ilk şarkı.
irish world acemedy'nin üzerine sempozyum düzenlediği bir gruptan bahsediyoruz. sempozyumun başlıklarından biri: “the ‘teenage dad’ and ‘slum mums’ are just ‘certain people i know’: representations of the working / under class in the works of morrissey" idi.
bu yüzden irish blood english heart'ı bağıra çağıra söylüyorum!!!
you become your parents' parent
and you love them
but you can't help feeling used
and you hate the teenage dad on his estate
because he's poor but he's happier than you
they're all laughing at you
you're a dipper, a slider, cart-horse provider
nobody cares about you
just as long as you're out there bringing it in
despising the grin on the face of the boy
with the methadone
he's happy so leave him alone
with his methadone
he's happy
so leave him alone
19 Kasım 2009 Perşembe
turkiye kupası
ziraat türkiye kupasında A grubundayız. ilk maç kadıköy'de fener ile, sonra eskişehir ile içeride, dışarıda tokat, son maç içeride antalya. fikstür güzel. istanbul'daki ilk senem, altay'ın süper lig'deki son senesiydi. o zamanlar karşıya geçmek bile lüx'ün daniskasıydı benim için, gidemedik dolayısıyla maçlara. son maçta güngören stadında 0-0 berabere kalıp, düştüğümüz maça gidebilmiştim. aradan geçen 6 sene zarfında kartal, güngören, ibb, istanbulspor, sarıyer deplasmanlarıyla sınırlı kaldı istanbul maç trafiği. ankara, sakarya, kocaeli, bolu deplasmanları da cabası. çok sevdik be abi!!!
GSH'ta milwall-west ham FA cup'ta eşleştiklerinde pete ve bower nasıl büyük bir coşkuyla haykırdılarsa, biz de kuzenle aynı coşkuyla aradık birbirimizi. kadıköy'deyiz 23 aralık'ta. takım için güzel fırsat, geçen sene gs'yi elimizden son iki dakikada yediğimiz gollerle kaçırmıştık. 90 dakika catenatccio'nun kralını sergilemiştik, o ayrı. o maçın hikayesini ayrı yazmıştım. fener maçı öncelikle heyecan olur, sonunda ne olur bilinmez. büyük umutlar yok tabiki ama christmas nedeniyle ülkelerinde olacak fenerin avrupa birliği olsun, önder ve deniz barış tandemi olsun... bakarsın thiago, burak, okan üçlüsü yapar bir güzellik.
Yıkılmıyoruz, Yıkılmayacağız!!!
tavanarasi
16 Kasım 2009 Pazartesi
antonio cassano
cassano, azzurri'ye cagirilmiyor diye Lippi'yi sorguya cekiyorlardi. hollanda macinda yakisiklinin biri sahaya girmis, cassano in nazionale yazili t-shirt'le. mactan sonra Buffon'a maca giren yakisikliyi sormuslar, gulmus. Lippi'ye de basin toplantisinda sormuslar, ben hicbir sey gormedim demis. bayiliyorum medyada yer bulan adamlarin polemige imkan yaratmamak icin kendilerini kandirmalarina.
15 Kasım 2009 Pazar
rüya'larda
dün gece gördüğüm rüya aslında tüm bu yazıyı yazdıran...
30 agustos zamanı dört günlük bir çeşme tatilim olmuştu, eğlendiğim, çeşme'yi farklı bir pencereden yaşadığım, tadının damağımda kaldığı. son dakikada çıkan bu tatil nedeni, önümüzde bizi bekleyen yoğun bir eylül olmasıydı. eylül'de bitmesi beklenen RFP'nin ekim ortasına kayması, ekim ortasıyla başlayan bir taşınma telaşı, sonuna tuz dökülüp, limon sıkılan dolu dolu on günlük tutunamayanlar karnavalının ardından geçen haftanın pazartesisi için hazırdım.
yorgunluk, fiziksel olarak vücudun belirli yerlerinde kendini hissettirmeye başlamış göz altı, diz kapakları, ayak bilekleri, kara ciğer gibi yerlerde ise renksel dönüşümler sergiler hale geldi. geçmekte olan ve halen bitmeyen, bitmeyecek hafta da sinirsel yıpranmalara sebep olup "ulan ben ne zaman o evde kitabımı okuyup, telepopmusik dinleyebilecegim" sorusuna cevap aratıyor. bir soru soruyorsun, onun cevabına ulaşmaya çalışırken bir yazı çıkıyor. rüya da katalizör olunca yazı akıp gidiyor.
düzensizliğin getirdiği sonuçların yarattığı bir düzen içerisinde "ben de varım" demektense, "tam bir sene sonra dünyaya bir göktaşı çarpacak ve hiç kimse kurtulamayacak, ne yaparsın" sorusuna "durup, beklerim" cevabını verirken, üzerimden geçen onlarca yaşamsal faaliyetin beni ne kadar durma'ya yönlendirdiğini düşündüm. durmayı isteyip de duramamak. ilerleyim arkadaşım!!!
kimi zaman düşünüp, yosun tutmuş insanlardan biri olmadığım için, halen birilerinin ayaklarını yerden kesebildiğim için, birilerine isyan edebildiğim için mutlu olurdum. şu iki günü düşünecek olursam; faik'in kinder misali cihangir'den çıkmasına sadece bir gün karşılık verebiliyorum, eskiden olsa bu haftasonunun altını üstüne getirip, vurur, kırar, severdik. dilek'i arayıp, akşam gelemeyecegimi söylediğimde sesindeki sitemi sezip, birşey diyemedim. bugun kayseri'ye avni'ye ziyarete gitti mumi'yle okay. ilk bileti alan da bendim gitmek için, gidemedim. onun da sıkıntısı var. bu sefer şirket, mirket anlamam demişti. yine yenik düştük. dün akşam dışarda salınışımı düşünüyorum sonra. farklı amaçlarla sokaklara kendini atmış insanlar, masadan duvara ellerinde kadehlerle savrulup dururken, üzerlerine dökülenlerden habersiz, gecenin ilerleyen saatlerine doğru kendileri afişe ediyorlardı. o ince çizgiyi geçmeyince insanlara karakter oturtabilmek daha kolay oluyor. herkesin adının yerine geçecek karakterler oturttum dün. pet şişe su içerisinde rakı içen yaşamamış salaklara, park halindeki bir vespa üzerinde oturup karşısındakine söylediklerini duymasını engelleyecek kadar basitçe kimlerin ona baktığını radarıyla yakalamaya çalışan küçük kıza, o soğukta mini etekle ve üstten beş düğmesi açık gömlekle hayat podyumunda volta atmaktan donarak gurur duyan muhteşem çifte, yanımdaki takım elbiseli adama, diğer yanımdaki amcaya, küt saçlarını tereddütlü gamzeleriyle tamamlayan yüce insana...
erken kararıp, geç aydınlanan güne dair sessiz bir isyan dolu içime çektiğim nefeste. dışa vermekte zorlandığım nefes ise rutin dinamiklerin soluk borumun şeritlerini daralattığı, cuma akşamı iş çıkışı bir köprü trafiğini andırıyor. içime sinmeyen bir akışa ev sahipliği yapıyorum.
yabancı bir otel odasında, normal ebatlara göre küçük bir çift kişilik yatakta, duvarlarının beyazlığı amerikan filmlerindeki otoban üzerindeki motelleri hatırlatan bir odadaydım. motelin yarattığı yalnızlık, daha yapılacak çok yol olduğunu bilmenin ve buraya gelene kadar bile yorulmuş olmanın verdiği ölümcül iç çekilmesiyle uyuyordum rüyam'da. yanıma o kıvrılırken uyandım rüyamda. önce beni her zaman mest eden gülümsemesini sergiledi, içimi eritti. elimi tuttu, sanki herkes bizi izliyormuş gibi utanarak ama ben seni anlıyorum ve yanındayım dercesine samimi. her güzel rüyanın sonuç kısmında uyandığımı bildiğim için, bu gerçek dedim rüyamda kendime, o anın değerini bilmek için. bunu çok iyi hatırlıyorum. gerçek misin der gibi, tuttuğum elinin bileklerinin sıcaklığını hissetmek istercesine parmaklarımı parmaklarına geçirdim. sıcacık yanımdaydı. gerçekti. o da hissetmiş olacakki, boynuma sarıldı. normal ebatlara göre küçük olan yatak bir anda, kalbimin katsayısıyla birlikte sonsuz bir genişliğe ulaştı. beraber uykuya daldık. sabah 9'u 10 geçe uyandığımda yanımda değildi. hepsi bir rüyaydı. esmer, kendine özgü duruşuyla mest eden, daha önce görülmemiş bir rüya.
rüyalar, ruhun paylaşıldığı diğer etin yaşadıklarından kalanlardır. her şey uykudan sonra başlar. siz uyuduktan sonra. demişti hakan günday günün birinde.
gene gene de bak içim sıcak
konuşmadan
gel uzan yanıma
bir kere kaybolsak
açık açık hissedelim
kaybedelim
sürüklenip derinlere
akıp gidelim...
konuşacak kadar yakın, uzanamayacak, kaybolamayacak kadar uzak. düzensizliğe renk katan yeni bir düzen, kelimeleri tanrılaştıran bir varlık...
12 Kasım 2009 Perşembe
hangimiz yemedik ki?
dialog 1/esas kisi
- isin var mi
- suradaki cerceveciye bir resim verdim, onu alacagim. sonrasinda eve kacmam lazim. istersen gel biraz konusuruz.
- hadi geleyim, ne resmi verdin
- gel. gormus olursun hem de
...
- sen kafayi yemissin
- hangimiz yemedik ki
dialog 2/kaptan
- yakisti ama degil mi baba
- yakisti tabi ama sen kafayi yemissin evlat
- hangimiz yemedik ki baba
- o da dogru
9 Kasım 2009 Pazartesi
ilk gece
yedi sene once bu zamanlarda bana bir recete yazsalardi icinde onlarca farkli ismin yazdigi. ev, aile, araba, motor, izmir, istanbul, dost, arkadas, sevgili, saglik, degisim, kariyer, para ve daha nice farkli isimler iceren. bugune getirseydi beni, kabul edip, recetede yazanlari kullanir miydim sorusunun cevabini gercekten bilmiyorum.
balans ve manevra filminda bulent kayabasi'in seda akman ile arasinda gecen 1 dakika 31 saniyelik bir konusma vardi, hayati ozetleyen. bayilirim. hayat oyle yerlere savuruyor bizleri, sonra oyle bir topluyorki. bize saskinliktan oturu agzindan akan salyayi silmek kaliyor sadece. ben tukurmeyi tercih ettim genelde, utanmadan. hayatin ortasina, kendi bildiklerimi tukurdum. zaman gectikce cemberin disina cikip iceride olup bitenleri gozlemlemeyi ogrendim. cemberin icerisinde arayip da bulamadiklarimi, bulup da sevemediklerimi, sevip de uzduklerimi izledim. ellili yaslarini suren, bugune kadar hayatimda en cok karsilastigim iki insana disaridan bakmaya calistim. onlarin gencliklerini yasadim. yasam nedenlerini inceledim, ukalalikti belki. yok olma sebeplerini aradim. var olma sebeplerimizi buldum. daha hafta basinda konusurken en son ne zaman ucumuz birlikte oturup yedik, ictik bunu bile hatirlamayacak kadar acitmis zaman bizi. unutturmus kimin ne konustugunu, hangi yemegi sevdigini. bundan bes sene once ikisi de daha yasliydilar. simdi daha gencler. cumartesi gece ikide asmali mescit'e cikip sokakta bira icen ikiliden bahsediyorum. iclerinde aslinda sonsuz yasam sevinci olup, kendi DNA'larina yenik dusmus, cok iyi insanlar olup, yasadiklari kimyasal tepkime ile dunyanin en kotu ciftine donustuler. tepkimeye girenler ile cikanlar bir olmuyor hayat denkleminde. tip kimi zaman bilim dali yerine turkce'nin guzelliginden faydalanip sessizligi getiren bir oyun olarak kullanildiginda daha anlamli oluyor.
dolu dolu on gun gecirdik. bir onceki kitalararsi yolculugunda ilk kez bu kadar mutlu donuyorum diyen adam bu kez daha mutlu dondugunu itiraf etti. kadin ise yedi sene once beni su anda evimin oldugu sokagin paralelinde, tunelde, gozu yasli bicimde istanbul cukuruna elleriyle teslim ettigini hic unutmuyor. nerelerden nerelere diyor bana. cok zor be anne.
artik kendime ait bir evim var ve bu gece ilk kez yalniz uyuyacagim. herseyi dusununce ben de sifreyi cozebildigimi dusunuyorum. en azindan simdilik. daha dingin, x+y=1 denklemine bolca kafa yoracagim, diliminin buyuklugunun onemi olmadan ucsuz bucaksiz diye adlandiracagim bir kapiyi actim. dorduncu katta, yuksek tavanli, ahsap dogramali, duvarlarinda ruhumun aynasini yansitan bir yerleskeyle karsilastim...
simply red'in dediği gibi: "after long, home is a place where i yearn to belong"
8 Kasım 2009 Pazar
giresun:3 altay:4
onceki gece tuketilen ickileri henuz vucuttan atamamisken limonlari dograyip tekila sisesini koydu sehpaya kaptan. hadi son gunum, mac da var iciyoruz dedi. bizde hayir yok tabi.
aninda yedik golu. esitligi yakalayip derin bir nefes almisken, lak ikiyi takti giresun. sonra bir anda 3 oldu. sinirler pert. bu anadolu'da her sene farkli sehirde boy gosteren teknik adamlarin en buyuk hatasi kim olduklarini, nereden geldiklerini bilmemek. levent eris, izmir takimlariyla oynadigi her macta cok agresif oynatiyor takimini ve mac oncesi sonrasi sacma demecler veriyor. ilk 45 dakika tiago ne zaman topla bulussa cift daldilar bizimkine. levent eris her golden sonra kendisine kosan oyuncularina sampiyon olmuslarcasina sarilip durdu. bizden yedigi kufurun haddi hesabi yok tabi. levent eris, gun gelecek sen de alsancak'ta rakini icerken, baligin kilciklari bogazina batacak.
devre arasi birseylerin degisecegine inandik biz. kaptana tarihi bir galibiyet izletip, oyle ucaga bindirmeliydi takim. 55.dakikada 3-3 yaptik durumu. bu takim dustugu seneden beri hicbir zaman boylesine savasmadi. gecen seneki sakarya deplasmani haric, orda da rakibin alt yapidaki cocuklarla dolu olmasi avantajimizdi. neyse, levent eris tek kelimeyle gote dondu gollerden sonra. ama dorduncuyu de atacakti bu takim, musa kacirdi, burak'in sutu direkten dondu derken lak penalti. o o o o o o tiagoooo!!! 3-1'den geri gelip deplasmanda maci 4-3 almak.
bu sene ankara'ya gitmeden cikacagiz.
fuat yaman'a helal olsun. 90 dakika kosan bir takim vardi yine sahada. gecen sene 12.haftadaki kasimpasa macindan beri deplasmanda yenilgi yuzu gormedi bu takim. burak calik her gecen gun daha iyi, 92 dogumlu musa cagiran adeta sov yapti. yigitcan her zamanki gibi savunmanin herseyi. tiago 89 dakika kaybolsun, 90'da oyle bir hareket yaparki herkes susmak zorunda kalir.
levent eris'in baya sasirdigi icin mac sonundaki demecte de sacmalamis. en fazla dort haftan var o takimin basinda, sonra yine izmir'e donersin.
"Ben teknik direktörlük hayatımda öne geçtiğimiz bir karşılaşmayı kaybetmedim. Özellikle 3-1 önde gittiğimiz bir karşılaşmadan 4-3 mağlup ayrılmaya akıl sır erdiremiyorum"
5 Kasım 2009 Perşembe
01:10
05 kasım'ın ilk saatleri olan 01:10'da beni uykudan uyandıran, gözlerimi saatlerce kırpamamama neden olan, geçen günleri bana düşündürten, bunny monroe'nun ölümüne yaklaştıran, yalnız yaşamanın zaferi mi bu dedirten, girişteki mutfak bankosuna dayanıp, loş spotun altında sigara üzerine sigara, su üzerine su içerek içimde söndürmeye çalıştığım hararet ne ise... ben bunları yaşarken birileri, bir yerlerde, birileriyle, bir şekilde, hayata dair zevkler, kopuşlar, dönüm noktaları, kırgınlıklar, mutluluklar yaşıyor ise...
benim de ortak olmamı istedi!
1 Kasım 2009 Pazar
istanbul tanpinar edebiyat festivali
edebiyatin da festivali mi olurmus demistim, oluyormus. istanbul tanpinar edebiyat festivali dun basladi (31 ekim), 3 kasim carsamba bitiyor. bugun 13'te bahcesehir universitesinde adam fawer var. olasiliksiz ve empati'nin yazari. benim icin en degerli kismi ise sali gunu simdi cafe'de gerceklesecek "Hare ile Edebiyat Kahvesi - Sehir ve Zaman" konseptli soylesi. alti yazarin yer alacagi bir soylesi nasil olacak merak ediyorum tabi. benim duyu organlarim tek kisiye yonelecek. altilida gunun bankosu Hakan Gunday.
asmali cenneti
asmali mescit daha once blogta asmali cehennemi olarak yer almisti cogu kez. kalabalik, gurultu ve hafizadan tasan gecelerden ibaretti asmali cogu zaman. gecen sene o koskocaman agacimsi seyi bu sokakta, bu apartmanin onunde saklarken buralarda yasayacagim hic aklima gelmezdi. hep isterdim ama icime sinerek yasayabilecegim bir dairemin babylon lounge'un karsisinda olacagi fikrine inanmak utopik gelirdi. hayat bu, olacak olan olur. onune gecilemiyor.
on gunun sonunda tamamen yerlesik hayata gecmis bulunuyorum. tek eksik televizyon yayini. bana kalsa zaten baglamayacaktim ama peder bey'in surpriz ziyareti sonucu yarin d smart, pazartesi de digiturk'culer geliyor. pazartesi aksami cakilacak iki civi sonrasi salon her kosesiyle 'oldu' diye bagiracak. hatiralarinda yasayanlar donarak olurler!!!
en son ne zaman ucumuz ictik?
peder bey'le su gibi akan 70'lik klubun uzerine kanyakla cila cekerken, bize gore az icen ama nispeten bizimle ayni seviyeye ulasan valide sultan da cevap bulamadi soruma. birak dedim o yuzden karisma, bu kanyak bitecek!!! iki duble kaldi dibinde. babamin surpriz gelisinin tek nedeni, dogum gununde gonderdigim hediye. cok sey vardi icerisinde, anladi yalnizca bana ait dort duvarin beni ne kadar mutlu ettigini. duvarlara saklayacagim hislerimi, gecmisimi, gelecegimi yansittim ona. o beni anladi... karsilasmalarimiz disinda cok uzun bir aradan sonra ayni cati altinda soluk alisverisimize yardimci oluyoruz. evimin simdilik birlestirici bir guc oldugunu soyleyebilirim acik yureklilikle. valide sultan da hayatim hakkinda bilgi sahibi oluyor biz peder bey'le konusurken. kendince yaptigi yorumlari, ev sahibi avantajimin yarattigi soguk kanlilikla cevapliyorum. degismiyor bazi seyler, dunyayi tersine dondurmek icin caba sarf etmek kadar buyuk sacmalik yok. don kisot'larin yerini ucuz sovmenler aldi artik.
yakuzaaa
soyle kardesim akif su sepete iki long island iki de mojito koysun bakalim. sen de su muzigin sesini biraz kis, saat kac oldu!!!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)