9 Kasım 2009 Pazartesi

ilk gece


yedi sene once bu zamanlarda bana bir recete yazsalardi icinde onlarca farkli ismin yazdigi. ev, aile, araba, motor, izmir, istanbul, dost, arkadas, sevgili, saglik, degisim, kariyer, para ve daha nice farkli isimler iceren. bugune getirseydi beni, kabul edip, recetede yazanlari kullanir miydim sorusunun cevabini gercekten bilmiyorum.

balans ve manevra filminda bulent kayabasi'in seda akman ile arasinda gecen 1 dakika 31 saniyelik bir konusma vardi, hayati ozetleyen. bayilirim. hayat oyle yerlere savuruyor bizleri, sonra oyle bir topluyorki. bize saskinliktan oturu agzindan akan salyayi silmek kaliyor sadece. ben tukurmeyi tercih ettim genelde, utanmadan. hayatin ortasina, kendi bildiklerimi tukurdum. zaman gectikce cemberin disina cikip iceride olup bitenleri gozlemlemeyi ogrendim. cemberin icerisinde arayip da bulamadiklarimi, bulup da sevemediklerimi, sevip de uzduklerimi izledim. ellili yaslarini suren, bugune kadar hayatimda en cok karsilastigim iki insana disaridan bakmaya calistim. onlarin gencliklerini yasadim. yasam nedenlerini inceledim, ukalalikti belki. yok olma sebeplerini aradim. var olma sebeplerimizi buldum. daha hafta basinda konusurken en son ne zaman ucumuz birlikte oturup yedik, ictik bunu bile hatirlamayacak kadar acitmis zaman bizi. unutturmus kimin ne konustugunu, hangi yemegi sevdigini. bundan bes sene once ikisi de daha yasliydilar. simdi daha gencler. cumartesi gece ikide asmali mescit'e cikip sokakta bira icen ikiliden bahsediyorum. iclerinde aslinda sonsuz yasam sevinci olup, kendi DNA'larina yenik dusmus, cok iyi insanlar olup, yasadiklari kimyasal tepkime ile dunyanin en kotu ciftine donustuler. tepkimeye girenler ile cikanlar bir olmuyor hayat denkleminde. tip kimi zaman bilim dali yerine turkce'nin guzelliginden faydalanip sessizligi getiren bir oyun olarak kullanildiginda daha anlamli oluyor.

dolu dolu on gun gecirdik. bir onceki kitalararsi yolculugunda ilk kez bu kadar mutlu donuyorum diyen adam bu kez daha mutlu dondugunu itiraf etti. kadin ise yedi sene once beni su anda evimin oldugu sokagin paralelinde, tunelde, gozu yasli bicimde istanbul cukuruna elleriyle teslim ettigini hic unutmuyor. nerelerden nerelere diyor bana. cok zor be anne.

artik kendime ait bir evim var ve bu gece ilk kez yalniz uyuyacagim. herseyi dusununce ben de sifreyi cozebildigimi dusunuyorum. en azindan simdilik. daha dingin, x+y=1 denklemine bolca kafa yoracagim, diliminin buyuklugunun onemi olmadan ucsuz bucaksiz diye adlandiracagim bir kapiyi actim. dorduncu katta, yuksek tavanli, ahsap dogramali, duvarlarinda ruhumun aynasini yansitan bir yerleskeyle karsilastim...

simply red'in dediği gibi: "after long, home is a place where i yearn to belong"

Hiç yorum yok: