20 Nisan 2009 Pazartesi

nowadays #4

o kadar direndimki masuniyet'in üzerine bir yazı daha yazmamak için. en güzel kelimeleri seçtim, masum bir dokunulmazlık hissini anlatmaya çalışırken. bu sefer oldu dedim, içimde yaşattığım varoluşu dogru kelimelerle ifade edebildim.

ruyalarla dolu bir haftaydı.
bir önceki postta oldugu gibi yaşamın hangi evresinin ruya, hangi evresinin gercek olduguna karar veremiyordum. gunduz fiziksel ve biyolojik uyanmam tamamlandıktan sonra yasadıgım hayatta mı yaslanıyordum yoksa ruyalarımın en tatlı yerinde sabahın altısında suratımda tebessumle ayıldıgım zaman dılımını mı yasıyordum.
iki ayrı ruh, iki ayrı hayat.

yasamak istediklerim ruyalarda gizli.
uyandıgımda yasadıklarımda degıl, kaldıgı yerden devam etmek icin kafamı yastıga gomup, uyanmamak istediklerimde. athena'nın kırksekiz dakikalık bir şarkısı vardı.

....
alışmak ne zor gelir yüzüme
uyanınca başlayan hayal
başıboş kimsesiz rüyadan
...

hasta başladığım hafta, italya'dan gelen bir haberle vücudumda alyuvarların teslim bayragı çekip, kırk dereceye yakın bir ateşle yanmamı saglıyordu. ben gittim ama bir yanım hep burada kaldının lacivertini yaşıyordum. burada kalmıştım ama içimin yarısı kopup gitmişti. hamdi bey'in son teklifi ben dahil herkesi şaşırtmış, her türlü kar eden ben oldugum için karar vermek zor olmuştu. istersen gel ama gelemezsen de bu kadar üzülmenin anlamı yok, hayat insana her an tebessüm edebiliyor diyordu. tebessümü rüyalarımdan baska bir yerde görmek beni şaşırtmıştı. sonrası bundan atmış beş sene önce yaşanmış bir hikayenin benzeri. hikaye can yücel ile gazi yaşargil arasında. insalık volume 2. oscar'da hakkı yenen benjamin button muamelesi görebiliriz belki hikayeyle ama en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülüne üç tane adayım var.

"Liseyi birlikte okuyan "iki can" arkadaş, eğitimleri boyunca harçlıklarını biriktirdiler. Liseden mezun olduktan sonra Milli Eğitim Bakam'na gidip, yurtdışında okumaya gönderilmelerini istediler. Parlak notlarla okullarını bitiren gençleri dinleyen Bakan, sözüne başlamadan önce birini dışarı çıkardı. Odasında kalan gence "Seni gönderebilirim ama arkadaşım gönderirsem dedikodu olur. 'Oğluna torpil yaptı' derler. Bu yüzden onu gönderemem" dedi. Bakan oğlu babasının kararına boynunu büktü, "Madem öyle benim biriktirdiğim parayı da sen al. Hiç olmazsa amacımı kısmen gerçekleştireyim" diyerek yıllardır biriktirdiği tüm parasını arkadaşına verdi... Bakan, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'di, dedikodu olur endişesiyle yurtdışına göndermediği öğrenci ise oğlu Can Yücel'di. Yurtdışına giden öğrenci ise daha sonra dünyanın en ünlü beyin cerrahı olacak Prof. Dr. Gazi Yaşargil..."

hayat tüm süratiyle devam ediyor.
perşembe akşamı bar tezgahı üzerinde yapılan stand-up'ımsı sunum, herkesin gözlerine oturtulan içten bir tebessüm. zaten her zaman bir rock star olmak isteyen ben değil miydim?




cuma günü sezen. alışılmışın dışında, o portlerin de hikayesini bir ara yazacağım.
cumartesi huzur.
pazar ise envanter hesabı.

rüyalar paradoksu içerisinde bir hafta. hangisi gercek, hangi ruh benim, hangisi rüya peki?

Hiç yorum yok: