24 Eylül 2008 Çarşamba

charles bukowski





alti sene once istanbul'a ilk geldigim gunlerde tanistim bukowski'yle...ucgen potasi, ucuz saraplari, muhtesem kaldirimlariyle buyudugum, var oldugum aksoydan cikip, on alti milyon insani tanima zahmetine seve seve katlanmayi kabul ettigim gunlerden bahsediyorum...
ailemi, cocuklugumu, evimin anahtarlarini, kosesini dondugum sokaginda her seferinde beni guleryuzle karsilayan insanlari, bunlarin hepsini bir otobus biletine sattim...yanima tek birsey aldim...
ikimiz da henuz ciktigimiz yolculugun farkina varamadan duygusal yaralar almaya basladik.. bukowski'yle karsilasmamiz da boyle oldu... birbirimize onun kitaplarini veriyor, bulustugumuz gunlerde onun kelimeleriyle kendimizi ifade edip, on alti milyon icerisinden ne kadarini tanidiyabildiysek hepsine sovuyorduk, icerek...
cocuklugumuzda aramizdaki iki sokagi asmamiz uc dakikayi aliyorken artik yasam surulen lokasyonlar arasindaki mesafe bu cehennemin trafiginde uc saati bulabiliyordu..
yolculugumuz boyunca actigimiz kapilarin ardinda kimi zaman isigi bulamasak da cocuksu bir korkuyla kacma durtusunu coktan geride biraktigimiz icin sigaramizin ucuyla aydinlattik karanliklari..

asagidaki yazi bukowski'den... bu gece, gecen alti seneyi andigimiz, beni bukowski'yle tanistiran adamdan bir ileti...


seçimini
zekice yapmak
yarılamaktır
zafere giden yolu;
diğer yarısı
kayıtsızlıkla
fethedilir.

bir yanda
istediğin
her şeyi
söyleyebilirsin,
öte yanda
mecbur
değilsin.

ben
bir şekilde
ikisini de
yapmayı
becerdim.

bu yüzden
benimle
bir sorununuz varsa
size
aittir...



cok yasa kanka!!!

Hiç yorum yok: