24 Haziran 2011 Cuma

nowadays #12



sahne1:
reel hayattan çalınmış, sürreel olup kendi realitemize hizmet eden iki gün. hangi rakı bu kadar tatlıydı, kimin gözlerinde tatmin duygusunu bu kadar gördüm, hangi mezeyi seçerken bu kadar şımarıktım, hangi dalga sesine sarıldım bu kadar ya da hangi hardest part bu kadar anlamlıydı gerçekten hatırlamıyorum. ama gerçekten. masaya vurulamayan yumruktan, atılamayan çığlıktan, türükülemeyen surattan sonra gidilemeyen ayvalık'a da gitmiştik. tüm bunlar bir gece otururken oldu. dönmeseydik, harbiden dönmezdik. devrim yapılacaksa bunu yapabilecek insanlarız biz, hala idda ediyorum. hayata dair tüm sakin nefretimle, yalnız çığlığımla. belki de kendi devrimimizi tek gidiş gelişli yolda o dört arabayı sollarken yapabilirdik. bilmiyorum. sadece hissedebiliyorum. yaşadığım hafifleme hissinin karşılığını anca karşıdan gelen arabaya çarptıktan sonra arabanın ön camından fırlayıp, havada süzüldükten sonra bir kuş tüyü gibi hafifçe yere düşerek verebilirdim. yerle bütünleştiğim anki hissimi hayal ediyorum da. anca bu kadar anlamlı olabilirdi herşey. mü-kem-mel bir atlayış. çünkü senede iki günlüğüne yapılan kaçamağın bedeli bu kadar ağır olmamalı.

sahne2:
rakı masasındayız.
ensemde bir el. rüya kadar sıcak, yeni serilmiş beyaz çarşaflar kadar pürüssüz, deniz börülcesi kadar leziz, rakı kadar ağır, paragraf kadar içli.
tüylerim.
ikinci sınıf berberin jölesiyle tanışmışcasına asla çözülmeyecek kadar diken diken, kırkayak gibi bütün vücudumu taşıyabilecek kadar inançlı ama bir o kadar yorgun.
bir yudum daha alıyorum rakımdan. bir çatal da deniz börülcesinden...

sahne3:

beş erkek toplanmışız. altıncısı yolda. oktay'ın hayatını anlatan ferhat uludere'nin dediğine benzer şekilde pas atacak kimseyi bulamamıştık çünkü aramamıştık da. savunmada derinliğin kaybolduğu anda bulduk birbirimizi. oysa aynı formayı giyen insanlardık biz, sadece kafamızı kaldırıp sahadaki dizilişe göz atamamıştık. hazırlık paslarıyla başladık geceye, ağırlığımızı hissettirdik rakibe karşı. muhabbetle akıyordu dar alandaki kısa paslaşmalar ve sonra oyunu kanatlara yaydık. arkadan bindirmelerle destek verdik birbirimize. boşa çıktık, top istedik. beş kişi, top 5'lerimizi saydık en duygusal anlarımızla. kiminin hayatına hagi'nin bilbao'ya attığı gol yön vermişti, kimininkine popescu'nun penaltısı, kiminkine ankara'daki playoff finali, kimininkine de koray'ın golü. hayat futbolun ta kendisi. futbl duygusal bir oyun. sevmesini bilmek lazım top oynamak için. topsuz futbol oynadık biz. bu muhabbetler insanı ayakta tutuyor. hayattaki en güzel sözlerden biridir. iyi orta gel getirir.


tabiki de...
and i had a feeling
that you were very far away
but then a little voice inside me said
"you'll never get away from here"

Hiç yorum yok: