3 Ağustos 2009 Pazartesi

basit


biralari iciyoruz ve icerken işeyecegimizi biliyoruz. aldigimiz siviyi aynen disari veriyoruz, vucutta tuttugun surede kafan guzel oldu, oldu. bu kadar basit, aldigini veriyorsun, sen de arada hayatina dair sebeplenmeye calisiyorsun. aldim, verdim ben seni yendim kurali gecerli degil. aliyorsun, veriyorsun. takas. basit.

bugun ardi ardina siralanirken beni bile sasirtan kareler gozumun onunden gecerken, bir yerlerde birileri tatil yapiyor, uyuyor, tanisiyor, guluyor, mutlu oluyorlar. gun gelecek ben de birilerini oynayacagim ama bu kareler o zaman da gozumun onunde kalacak mi, yoksa bu kanal oradan hic cekmeyecek mi?

hic vs kice
- ikinci dovmeyi yaptiralim diyorum
- ben bi koluma 83-85 digerine de 83-01 yazdiracagim
- neden salak
- .....
- ha sen buna inaniyorsun yani

cok basit cok. yaralara pansuman yapmiyoruz artik.
"oynama kabukla, gecmez sonra yaran" cumlesini kac kere duymustum acaba kabartma dalinda sokak sanatina verdigim eserlerden olan kabuklarimı yolarken. yok farzediyorum o yarayi. bendenmis gibi davraniyorum. icimden bir parcaymis da kalbim onsuz atmiyormus gibi. ama o gunes gormek isterse icimde, hayatsal aktivitelerimi durdurabilirim yine de. hani senede iki gun ben buradayim diye hatirlatir ya kendisini. "biliyorum orada oldugunu, unuttum seni sanma sakin, dunya bir yana sen bir yana" bile diyebilirim mahcubiyetle. kendine mahcup duruma dusmussundur artik. iyilikten. hep vermekten.

alis-veris'te randimani saglayamazsak, bir yerden sonra denge bozuluyor. randimanli gitmiyor isler eskiden oldugu gibi. acik buyuyor. sonra playlist degisiyor. gerek yok, basit. etrafimizda olup biten her basit sey hayat tablomuza nakşettigine gore, ortaya çıkan eser de basit olmali en nihayetinde.

Hiç yorum yok: