20 Mayıs 2009 Çarşamba

there is a light that never goes out

the smiths'in ofiste tüm gün repeat'e alınarak dinlenen şarkısı.



mimiksiz, anlamsız, çırılçıplak kalınan mayıs ayında, bileğine bağlı balonunun uçuşunu izleyen bir çocuk misali, umudun sonsuzluga gidişini aklından çıkartıp, yerine birbirine deydiklerinde içini kıyan çakıl taşları bırakırsın istemeden, hiç istemeden.
periyodik cetvele hakim oldugun için özkütlesi en yüksek alkol oranıyla çakıl taşlarını eritip yer açmak istersin kafanda ama bazen yaşam destek ünitesi işe yaramaz ve çakıl taşlarının dibe batışlarını izlersin gözlerini kaldırdığında.


take me out tonight
where there's music and there's people
and they're young and alive
driving in your car
i never never want to go home
because I haven't got one
anymore

take me out tonight
because i want to see people and
i want to see life
driving in your car
oh, please don't drop me home
because it's not my home
it's their home
and i'm welcome no more

insan, disardaki hayati da yasamak, onun da bir parcasi olmak, kendisinden de ona birseyler katabilmek ister ama bunu ne tek basina ne de herhangi biriyle yapabilir, sadece o mechul surucudur dertlerinin dermani… take me out bu yuzden onemlidir. out kelimesi, basit bir disari cikis degildir. o cikti mi artik geri donmek istemez ya da adim atti mi bir kere ruya alemine uyanmak istemez artik.

araba yolculugunun ne kadar surdugu de onemli degildir, sadece o yolcu koltugunda oturabilmek, disariya adim atmis olmak bile onun icin hayal ötesi bir histir ve bir anlik da olsa cesaretini devam ettirip mechul surucuye yine cikalim hatta hiç bitmesin demek ister ama cesareti bir anda kirilir ve ister ki o sorsun.


and if a double-decker bus
crashes into us
to die by your side
is such a heavenly way to die
and if a ten-ton truck
kills the both of us
to die by your side
well
the pleasure - the privilege is mine

take me out tonight
take me anywhere
i don't care
and in the darkened underpass
i thought oh god, my chance has come at last
but then a strange fear gripped me and i
just couldn't ask

bu satırlarda gizli olan korku kendini acı biçimde hissettirir.
if a double decker bus diye başlar çaresizliğin nidaları morrissey'in sesinden. sonunu göremediği için sonsuzlukla bitirmek ister hikayeyi. balonun uçuşunu son kareye kadar görme isteği boğazı düğümler, hayatı dondurur ama gözlerinin menziliyle sınırlı film karelerine beyninin menziliyle sınırsız bir umut pompalar. sonu gelen yolculugun tekrarlanacagı umudu.

butun kapılar acıktır cunku balon gözlerle sınırlı menzilde kaybolmadan zaten patlayacaktır. beyin ister o balonu patlamamış haliyle hayal etmeye devam eder, isterse de balonu elinden uçtuğu için seni ağlatır.
nasıl görmek istersen...

Hiç yorum yok: