16 Mayıs 2011 Pazartesi

nowadays #11

ben yazamıyorum ama yazanlar var. babamın kuzeni, Bülent Abi. yaşadıkları ve seçimleriyle iz bırakanlardan. dün üşenmedi kalktı karşıdan geldi, oturalım biraz dertleşeşim dedi. yaşı benimkinin tam iki katı. gördükleri de. dün gece eve dönünce yazmış hepsini.

Bülent Ulaşan'ın kaleminden;

Dile kolay. Tam 44 yıl. Aşağıda bahsedilen maça kadar hangi takım taraftarı olacağıma karar verememiştim. Hatta Avrupa başarıları nedeniyle Göztepe’ye de meyilliydim. Ancak, bu maç sonrası Kordon’da Sarı Erol ve bir grup Altay’lının davul zurna ile geçit yapmalarını unutamam. Takip eden akşamların birinde de Sevinç’in karşısında Talatpaşa’nın girişindeki (bizim eve doğru) köşede büyük dut ağaçlarının altında İlyas’ın sonradan ortağı olan Nazif Usta’dan cola – sandoviç almıştım ki, karşımda Sarı Erol’u gördüm. “Ulan”, dedi, “burası Alsancak, başka takım taraftarı olmak yok.” Sonra da “ya Altay’lı olursun ya da seni babana şikayet ederim” diye ekledi. Sanki Altay’dan başka takımı tutmak suçmuş gibi. Hem kısmen babamdan korkudan, hem de kısmen Göztepe gibi bir takımı yenmenin gizli gururundan Altay’lı oldum. Sonra da hiç kopamadım.

Nereye gidersem gideyim o sevgili hep benimle geldi. İngiltere’de sırf Altay maçlarını dinleyeyim diye aldığım yarım bavul büyüklüğünde radyoyu her yere taşıdım. Dinleyemediğim her maç sonrası cebimdeki son parayla annemi arayıp maç sonuçlarını öğreniyordum. Zafer, Yeni Asır’ın spor sayfalarını sıklıla gönderdi. Yurt dışına gittiğim her yerden bir şekilde telefon bulup hep Altay’ı sordum. Hep onunla mutlu olup, onunla üzüldüm. Başımdan geçen bunca olaya rağmen hiç bir şey beni Altay kadar sevindiremedi ve onun kadar da üzemedi. (Yakınlarımın ölümleri hariç tabii ki.)

Lise, Üniversite, Askerlik yıllıklarında hep aynı şey yazılıyıdı. Altay’a ve İzmir’e olan sevgim. Yıllıkları yazanlar bunlar olmadan Bülent Ulaşan’ı anlamanın mümkün olmadığını her fırsatta belirttiler.

Üniversiteye başladığımın sanıyorum ikinci yılıydı, 1986 ya da 1987. Sömestr tatili için arkadaşlar ile İzmir’e trenle gitmeye karar verdik. Bir sonraki günde Altay – BJK maçı vardı. (3-1 yendik). Ben de gidişi tabii ki maça denk getirdim. Kompartmanda yaşlıca ve iyi giyimli bir beyefendi vardı. Maça gittiğimi öğrenince benimle çok ilgilendi. Kendisi spiker Can Akbel’in babası, Danyal Akbel’di. Altay’ın kuruculurından. Bana Altay amblemini nasıl bulduklarını ve bir Hollanda gezisinde o zaman çok nadir bulunan siyah laleyi gördükleri anda nasıl hemen amblem olarak kullanmaya karar verdiklerini anlatmıştı. İnanılmaz etkilenmiştim. V.s v.s

Ben ise kütüphanemde her zaman gözümün önünde duran ve her sabah kalkınca bakmaktan bıkmadığım siyah lale amblemini dün nihayet söktüm.

Artık çok yorulduğumu hissediyorum. Bu sevgiyi, sevdayı, aşkı daha fazla taşıyamayacağım galiba. Dün Namık telefon ettiğinde, bana hediye ettiği Altay eşofmanı ve atkıyı yüklüğe kaldırıyordum. Düşmek bir nebze ama eski sevgiliye veda etmek hakikaten zor oluyor.

Bu 44 (toplamda 55) senede neler yaşadım neler. Her şey geldi geçti, bir tek Altay benimle kalmıştı. Şimdi o da gidiyor.

Sağlık olsun ne yapalım. Kısmet böyleymiş.


.....
Bir zamanlar İzmir
16 Mayıs 2011
BARCELONA’NIN kadrosunu bir çırpıda sayarım.
Tıpkı Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray gibi.
Manchester United’ın, Real Madrid’in, Arsenal’in, İnter’in, Chelsea’nin, Bayern Münih’in, Milan’ın, Liverpool’un futbolcularından çoğunu da bilirim.
Tıpkı Trabzonspor ve Bursaspor gibi.
Ama yaşadığım şehrin futbol takımlarından habersizim.
“Karşıyaka’dan, Buca’dan, Göztepe’den, Altay’dan tek kişinin adını söyle” deseniz...
Söyleyemem.
Neden?
Futbol hayatımızın bu kadar içine girmişken... Hatta içimize işlemişken, yanı başımızdaki ve bir zamanlar uğruna yollara döküldüğümüz takımların neden çok uzağındayız şimdi?
* * *
Mesele “iddia” sözcüğü ile özetlenebilir herhalde.
İddian yoksa...
Yoksun.
Oysa...
Böyle miydi eskiden?
* * *
Misal, geçen çarşamba gecesi Beşiktaş ile İBB, Türkiye Kupası finalinde karşılaştılar. Uzatmada da 2- 2’lik eşitlik bozulmayınca maç penaltılara kaldı, sonuçta Beşiktaş kazandı.
İlginçtir.
1966-67 sezonunda oynanan Türkiye Kupası maçı da 2- 2’lik skorla bitmişti.
Finalin rakipleri ise Altay ile Göztepe’ydi.
İki İzmir takımı yani.
Kupayı Altay almıştı ama “alış şekli” de çok ilginçti.
Kupa “kura atışı” ile Altay’a gitmişti!
Asıl önemlisi...
Elbette İzmir’in taşıdığı iddia idi.
* * *
O iddiayı kanıtlayan başka bir bilgi vereyim.
Yine 1966-67 sezonunda 1. Lig’de İzmir’den kaç takım vardı, hatırlayan var mı?
Sıkı durun.
Tam beş takım vardı:
Göztepe, Altay, Altınordu, İzmirspor, Karşıyaka.
Ya önümüzdeki sezon kaç takım olacak.
Hiç.
Tıpkı 2003- 2004, 2004- 2005, 2005- 2006, 2006- 2007, 2007- 2008, 2008- 2009, 2009- 2010 sezonlarında olduğu gibi.
Maalesef.
“Acı gerçek” bu işte.
İddian varsa...
Varsın.
İddian yoksa...
Yoksun.
O kadar ki:
Yokluk malul olunca, en yakınındakiler bile tanımaz seni!

Hiç yorum yok: