29 Kasım 2013 Cuma

maskeyi tak maskeyi

Hayatta hep ikinci bir planım oldu. Bunun en büyük nedeni birinci planımın asla olmamasıydı. Bir yolu bulunurdu her şeyin ve ben o yolu hep buldum. Su, yolunu buluyordu bir şekilde. Kimi zaman su yatağı kurusa da kimi zaman su yatağı taşsa da.

Uçak anonslarında en sevdiğim anons; oksijen maskenizi önce kendiniz, sonra çocuğunuz takın anonsudur. Yanınızda çocuğunuz varsa, önce kendi maskenizi takmanız lazım daha sonra çocuğunuza maskeyi takmalısınız çünkü oksijen oranının azalması nedeniyle ancak kendinizde olursanız, çocuğunuzu kurtarabilirsiniz.

Hayat da böyle. Oksijen alamazsan boğulur, ölürsün. Yanındakini kurtaracağım diye kendini kurtarmazsan bir bakmışsın uçak çakılmış. Varsa eğer, öbür tarafta devam edersin yaşamaya.
Ben bütün uçağa bakıyorum ama göz ucuyla, herkes maskesini takmış mı diye. Sonra ortada boş maske kalmışsa kendime alıyorum bir tane. Maske yoksa problem de değil diye düşünüyorum.

Nasıl problem değil amına koyayım. Ölüyorsun lan.

Peki ya sen maskeyi takana kadar çocuk ölürse?

15 Kasım 2013 Cuma

değişiklik zamanı

bundan on dört gün önce ama beş saat sonraydı.
o geceki hislerimi hayatım boyunca unutmayacağım. sabahına vücudum kendini iptal etti. sanki önceki gece mutluluktan, sarhoşluktan, yıllarla savaşmaktan yorgun düşmüş ve ölmüştüm.

sabahına bir bebek kadar hafif, onun kadar sancılı ve ateşler içerisinde uyandım.
yeniden başladığımı hissettim.

15:54'e kadar konuştum ve düşündüm.
muhabbetin bağına ev kurmuşken, altay'ın yüzüncü yılıyken, dostluğun sıcaklığıyla ısınırken çıkmaz sokağımda aynaya bakıyorum. duble yollu kariyer otobanları sizin olsun. ben sağ şeritten giderken camı açtım, en sevdiğim şarkıyı dinliyorum.


hayata bakışının kısa ama uzun bir özetiydi: “hiçbir şey yok”. yaşayacağın onca şey vardı aslında. henüz kendi kendini yok etmek için çok erkendi. insanlar, yaşama hakkına duydukları gibi yaşamama hakkına saygı duyamadılar, zorla gidişine seyirci ettin herkesi. ardında kulaklarımızda hep duyacağımız “hiçbir şey yok” deyişinle.

“hiçbir şey yok”

10 Kasım 2013 Pazar

beni sorarsan

bizler, hayatın dilini sanatın, yazının diline çevirenler, onu kitaplara sığdırmaya çalışanlarız. estetize ederek sunduğumuz bir amacımız var; hayatın ve dünyanın değişimine katkıda bulunmak. gündelik konuşmalarda kullandığımız sözcükler, hayatın, insan ilişkilerinin anlamını açıklamada yetersiz kalır. onun için "sözcükler anlamın tutukevidir" demiştim. yazar, özellikle şair onları öyle yan yana getirir, yapılaştırır ki, daha derinden azılarak çıkarılan anlam kurtulan anlam olur. işte, dille yapılan bu değiştirimdeki büyü, yaşamı nesnel olarak değiştirebilmenin umudunu taşıyabilir. bu umutla yazıyoruz. 

Gülten Akın - Frankfurt Kitap Fuarı kapanış konuşması. 

6 Kasım 2013 Çarşamba

iki izmir belediye başkanı arasındaki fark

biri 99'da izmir belediye başkanlığına oturdu. 28 mart 2004'te ikinci dönem için de başkan seçilmesine ragmen 15 haziran'da beklenmedik şekilde buralardan göç etti. o hayatta olsa izmir de, izmirli de ve belki chp de farklı yerlerde olabilirdi. aşağıdaki fotosu 2002 yılında biz birinci lige çıktığımızda yaşanan kupa seramonisinden.

aziz kocaoğlu, piriştina'nın ölümünden sonra bornova belediye başkanlığından izmir belediye başkanlığına terfi etti. halen de başkan. izmir'in belediyecilikte ne kadar yerlerde süründüğünü anlatmaya gerek yok. fotograf ise bu pazar yaşanan fenerbahçe seçimlerinden. 

iki resim arasındaki fark izmir'e dair her şeyi özetliyor.
aziz kocaoğlu da artık kütüğü kadıköy'e aldırsın.  



1 Kasım 2013 Cuma

anneme


some choices don't allow to turn back and now i can never come home again. i will think you often .take care of yourself. i decided to follow the sun and will go west.  i am not sure what my future holds but i can tattoo, use a knife and shoot the gun.

don't worry about me. 
i was taught we must fight for life.
and i know how to.

fonda late night caliyor.