18 Kasım 2008 Salı

fade and die





yukarıdaki iki fotograf bir seçim propagandasına ait değil. Ne baykal'ın izmir seyahatinden ne de tüm ege'nin dolduğu yalama akp mitinginden. Her iki fotograf da bugun KARŞIYAKA'nın kalbindeki cenazeden...


blog'daki ilk entry'lerimden biridir futbol hakkında yazdığım. blog'u futbol çevresine döndürmemek için de bugüne kadar çok önemli bir konu olmadığı sürece yazmadım futbol hakkında.. Yine de vurgulayayım, bu yazı futbol hakkında değil, bir yaşam tarzı üzerine..

21 yaşında, üniversite öğrencisiydi.. benim büyüdüğüm sokaklarda büyüyen, akranlarıyla oluşturduğu ekürisi olan, senin benim gibi biriydi. belki sakin karşıyaka gecelerinde karşılaşıp afiyet olsun muhabbeti bile yapmışızdır, belli mi olur.. benim üçgen potam gibi onun da bağcısı, gode cengiz'i vardı..adını bilmiyorduk onu da öğrendik, pazar günü...

kimse bilemezdi, neden sıradan bir basketbol maçı için bandırma deplasmanına gittiğini, pazar gününü semtinde geçirip tayfasıyla ertesi günkü önemli maçı kafalarında oynayabilirlerdi..ama aşıktı, isyankardı, gitti, gelemedi...

kırılsa da kanadımız
asiye çıksa adımız
duyan duysun
bilen bilsin
böyledir bizim sevdamız..

hiç unutmadığım bir maç 2002'deki ksk-göztepe tsyd maçıdır. futbolun cinayetle eş değer olduğu bir gece geçirmiştik. 15'lik veletlerin taşıdıkları bıçakları görüp şok olmuşken, başımızın yanından uçan satırlardan kaçar bulmuştuk avni'yle kendimizi. ertesi sabah gazeteleri okuduğumuzda ise hıncal uluç'un "bu iki takımı liglerden ihraç edin" yazısını okurken gülmüştük. basın yine yapmıştı yapacağını, eyyamcı medya ve maşa polis işbaşındaydı çünkü izmir bu sınırlar içerisinde kalan ve kendine özgü ismi olan 80 küsür yerden daha farklıydı, herkesin bizimle uğraşmasına biz alışmış ama boyun eğmemiştik. özellikle futbolda..





şimdi ise yukarıdaki fotografa bakın. Pankartın tamamında "ACINIZ ACIMIZDIR" yazıyor. Karşıyakası, göztepesi, altayı, bucası, altınordusu, karagümrüğü hepsi aynı gözyaşını döküyor. Bu dayanışma ve öfke paradoksunu sadece izmir'de görebilirsiniz. Zaten özgür ve hepimiz bu etkileşime vurulmadık mı?

kısacası bu seferki farklı. bu hikaye sadece özgür'ün değil, senin, benim, onun..okuduğunda kendini görebilen herkesin.

tribünde büyümeyen anlayamaz bu karşılıksız sevgiyi, coşkuyu, gol attıktan sonra kendini beş sıra önde bulmanın zevkini, galip dönülen bir deplasman dönüşü çekilen uykunun huzur katsayısını, son dakikada yenen gollerin hayata küstürdüğünü.

özgür, diyarbakır'ı yenip de şampiyon olduklarında babasının omuzlarında kendi sahilinde tur atarken 4 bilemedin 5'indeydi, denizli'de adana demir'e kaybettiklerinde 15'inde, bursa'daki basketbol kupa finalinde 17'sinde, , bandırma'ya giderken de 21'indeydi.21'inde kaldı...

1 yorum:

Unknown dedi ki...

tuylerim diken diken oldu. Tesekkurler...