*okuyacaksan alttan bu şarkıyla oku.
04.02.1984
Cumartesi
Saat 20:00
Karataş
Geniş iki aileden kaçarak kendi
çekirdek ailelerini kurmaya ant içmiş, bütün hayalleri kendilerine ait olan
basit bir evde ömür boyu çiğdem çitlemek olan – yanında biraz rakının, biraz da
eş dostla muhabbetin olduğu – iki ayrı cinsin bir hayali olarak dünyaya geliyorum
o gün. Hatırladığım kadarıyla ilk sorum “neden” oluyor. Sonrası malum.
Doğum, tabiatıyla enteresan bir
okazyon olduğu için o gün insanların şaşkınlıklarından ötürü aşırı tepki vermeleri
normal karşılanıyor. Mesela peder bey olay esnasında rakı masasında olduğu için
onun bu curcunada bir de joker hakkı var. Bu yüzden hastaneye geldiklerinde
rahmetli Vecihi ve rahmetli Ömür’ün “taşaklı adam olur” diyerek küveze
elleriyle seçip aldıkları domatesleri yerleştirmelerine “iki tane koyun”
diyerek cevap veriyor. Haklarını ödeyemem.
Joker hakkını kullanan peder
bey, kendine kalan hakkını kullanmak için valideye sarılıyor. Dokuz ay boyunca
Yetiş’lerden Cansın’lara geniş bir yelpazede çağırdıkları ufaklığı kucaklarına
aldıklarında ölümsüzlüğün formülünü bulmuş isviçreli bilim adamları gibi
sevindiklerini hatırlıyorum.
Sonrasında valide benimle
anlaşabilmek için konuştuğu dili bir kenara bırakıp içinde “hebele, hübele,
hanimiş, apıcık, kubuçuk” gibi
terimlerin geçtiği bir dille benimle iletişime geçiyor. İnsanın bilmediği
şarkıya eşlik etmesi kadar samimi ve içten bir davranış olduğunu düşünüyorum o
anda. Ama kendimi bir türlü anlatamıyorum. O kadar anlatamıyordum ki sonrasında aynı
zamanda aynı yerde dünyaya geldiğim diğer iki arkadaşımın yaptıklarını izleyip avaz avaz, bağıra çağıra ağlamaya başladım. İşe de yaradı. Herkes
sustu, hemşire çağırıldı, gerekli müdahelelerde bulunuldu. Sonrasında bir
metrekarelik bu sefer domatessiz olan küvezime yerleştirildim ve küvezin kapağı
kapatıldı.
1984’ün 4 şubat Cumartesi’sinin after’ı
bir ömür sürdü.
04.02.2015
Çarşamba
Saat 08:30
Asmalı Mescit
Normalde bu saatte uyanmam. Yedi
gibi uyandım. Sabah olmasın istiyordum. Son bir saatimde sabah olmamasını
sağlayacak, zamanı durduracak bir mucize bulmalıydım. Bulamadım ama olsun. O bir
saat çok güzeldi.
Doğma sancısını geçmiş tecrübelerimden hatırlıyorum. Çıkacak delik
ararsın, zor bir süreç. Sadece sana da bağlı değil, öyle olsa kolay. İçinden
doğacağın şeyin sana izin vermesi lazım. İttir, kaktır bir durum. Sonrası iyi
ama. Çıkana kadar. Çıkınca alışıyorsun.
Kahveyi koydum. Pencereden ayaklarımı sarkıtıp dışarıyı izledim. Güneş
vardı ve yalandan değildi, biraz zorlasa herkesi ısıtabilecekti. Sokaktan geçip
işe giden güzel insanlara baktım. Sunuma gitmeme gerek kalmadığına dair
patronla anlaştık. Doğum için hazırlanmam gerekiyordu.
Bugün benim doğum günüm. Bu topraklardaki son doğum günüm. Bir
öncekinin tersine bağıra çağıra, kanlı, kordonlu, gözyaşları içerisinde değil
sakin sakin, usulca doğuyorum. Bir gebelik düşün ki otuz bir sene sürsün. Bazen
uzun sürüyor.
İnsan doğuyor, büyüyor, yaşıyor sonra ölmeden tekrar doğuyor, tekrar
büyüyor, tekrar yaşıyor. Kendine çok güvenen varsa kendini öldürebilir ama
ben kendime o kadar çok güvenmiyorum. Asıl bir de donarak ölmek var ki,
evlerden uzak. Bütün bunların neden olduğunu sorgulamıyorum – artık –. Hikaye
devam ettiği sürece ben bir yerlerde, yüzde yüz, başka hiçbir şeyi düşünmeden, bir
bütün olarak, kalbimden pompalanan kanı serçe parmaklarımda bile hissedecek
kadar kendimi hissedebileceğim. Doğumlarda böyle oluyor.
- Bunun after’ı bir öncekinden daha uzun sürer.
- Bilemiyorum Altan.
- Bunun after’ı bir öncekinden daha uzun sürer.
- Bilemiyorum Altan.