27 Kasım 2012 Salı

kids 5-12 ABC1

aşağıdaki yazışma, canım kardeşim onur erdem'in bugünkü yazısını yayınlamadan önce bana attıktan sonra yazdığım cevap. ne farkımız var camus ve sartre'tan. benim hayalim ütopya. eşitlik istiyorum, adilik istemiyorum. samimiyet istiyorum. kuralları ben koymadım, koyulanları da çok kabul ettiğim söylenemez.


not: yazının başlığını bana bir fransız sormuştu sunumun birinde. neden 5-12 abc1 hedef kitlesi yok demişti. çocuklarda SES ölçemiyoruz dedim. bunun ailesi yok mu, onların SES grubu ne demişti. o zaman içimden kalan bir cevap: çocuğun SES grubu mu olur amına koyayım, çocuk lan bu!



.....
çalışamadığımdan bahsediyorum dostlara bu aralar. keyfimin olmadığını, içimin artık almadığını anlatıyorum. aynı sıkıntılardan mütevelli aynı isyanlar. bu kez tonu düşük, ne yapıyorsam kendime yapıyorum. hakan günday romanlarındaki kadar canlı olmasa da günümüz şartlarında kendimi öldürüyorum. most modern suicide. siktir lan, konu bu değil.

bugün bir mail düştü şirkete. içeriden biri tüm çalışanlara yollamış. yedi yaşındaki kızı resim yarışmasına girmiş, rekabet kuvvetliymiş, destek lazımmış. beynimden vurulmuşa döndüm. yedi yaşındaki çocuğun resim yarışmasındaki birinciliği için 170 kişiye mail atmak. Benim annem beni ders çalıştırırken kitabın arkasındaki cevap anahtarını yırtardı arkadan bakmayayım diye. zaman değişmiş belli ki, zafere giden her yol mubahtır mantığı plazalardan evlere de girmiş. eski bayramlar gibi eski anneler de yok. burada bence asıl üzerine düşünülmesi gereken gizli özne. yedi yaşında pastel boyayı hayatının merkezine koymuş, resim yarışmasına katılan çocuk. ama rekabet içerisinde bir çocuk. mesela ben yüzmeyi sekiz yaşında öğrendim, yedi yaşımda hala denize girdiğimde babam da benimle denize girerdi. etrafı kolaçan ederdi, beni kollardı, yüzmeyi de o öğretti bana. beni yedi yaşındayken hedefleri olimpiyatlara katılmak olan yaşıtlarımla rekabet edeyim diye havuza atmadı. hatırladığım kadarıyla yedi yaşında ayakkabılarımı da bağlamayı yeni öğrenmiştim. geceleri mahalleye inmeme izin yoktu, gerçi artık çocuklar sokakta oynamıyor sanırım. tüm bu saydıklarım bile benim için yeterince zordu. en büyük artım okuma ve yazmayı beş buçuk yaşında öğrenmekti. bu da annem ve babam için yeterli bir gurur kaynağıydı. bir ara okula ikinci sınıftan başlamam gündeme gelmişti. valide hırslıydı. "başlatalım, bizim oğlan çok zeki çocuk maşallah" diye anlatıyordu eşe dosta. babam da duydu bunu bir kez, rakı içiyordu. bizim evde çok rakı içilirdi."ogan, birinci sınıftan başlayacak okula, akranlarıyla. futbol oynayacak onlarla, futbolda fizik fark ettirir bu yaşta. oğlanı ezmesinler." diye noktayı koydu konuya. o zamanlar borusu öterdi valideye. peder bey hem validenin insanlara ukalalık yapmasından rahatsızdı çünkü çocukları çok severdi hem beni erkek gibi yetiştirip futbolu iyi oynamamı istiyordu hem de ezilmemi istemiyordu. valide de o zamanlar peder bey'in gözlerinin içini gördüğünde gözleri parıldadığından paralize olup tamam turgay derdi, her tamamda da ayrı aşık olurdu. annemin gözleri o kadar parlardı ki bana uzaylı zekiye'yi çağrıştırırdı. ben altı, yedi yaşlarımı böyle hatırlıyorum. resmim de hiç iyi olmadı bu arada.

bu arada şirkette herkes aynı ip'den giremediğinden, şirketten tek oy gitti ressam adayına. rekabet derneği kurallarına uymuyor herhalde aynı ip'den birden fazla oy vermek. bunu gören ahali yayılımı arttırmak için sosyal medyadan link paylaştı. gerçekten çok kötü bir insanım. neler düşünüyorum.

1 yorum:

Trofolo dedi ki...

Öyle velinin amk :)