23 Ağustos 2011 Salı

tahterevalli



çatalla bıçağa daha önce davranmadığı kadar özenle davrandı yemekte. etin üstüne deydirdiği bıçağı, az pişmişin kanıyla karşılaştığında şiddet tatmini yaşamak için bıçağı sıyırıp çatalı daha da sert sapladı ete. piyano çalar gibi yemek yiyordu o akşam. bir yandan da konuşarak yanındakilerin kendisinde görmek istediği güler yüzünü sergiliyordu etrafına. piyano solosundan sonra orkestra şefliğine de soyunmuştu.

tabağını bulaşığa sokmayacak kadar temiz bıraktı. etin sosunun bıyıklarının dudağına temas ettiği yerde eser bırakmayacağına emin olacak bir şiddetle peçeteyi ağzına götürüp, bastırdı. dişlerinin arasında herhangi bir parça kalmadığından emindi.

her yemekten sonra ağzındaki tuzu ve karnındaki açlığı bastırmak için tatlı yerdi. ağır olmaması tercihiydi. önüne sunulan tatlıyı bu kez reddetti, oysa en sevdiği kalburabastıya daha önce hiç karşı koyamamıştı.

yıllardır kaybetmediği tek aksesuarı olan gri zipposuyla sarma sigarasını yaktı ve koltuğuna yaslandı. karşısında iki çift göz vardı. tek bir cümle kurdu. gün içerisinde bu anı çok düşünmüş, cevap şansı bırakmayacak bir senaryo tasarlamıştı. kitapları çok severdi. yazar olmak istiyordu. olabilirdi de ama henüz buna vakıf değildi. çok sevdiği bir yazarın, çok sevdiği bir kitabından, en çok sevdiği cümleyi kurdu...
24 yaşındaydı ve artık özgürdü.

.....
aradan seneler geçmesine ragmen kurduğu o son cümle asla aklından çıkmadı.

hayat; kimilerinin gezegenlere, kimilerinin öbür dünyaya, kimilerinin kadere bağladığı, dengeyle salınan bir tahterevalli. karşına senden ağır ya da hafif biri oturunca denge bozuluyor. kimi zaman dengeni bozmak için karşına birden fazla güç çıkıyor. hem de dengeyi kurduguna en fazla inandığın anda. artık oldu diyorsun, rayına girdi bazı şeyler. ama olmuyor. işin içine insan girince sonuç sonsuz bilinmeyenli bir denkleme dönüşüyor.

o bu denklemi çözmek istemedi. matemetiği çok iyiydi ama hep eşitiğin tek tarafında kalmayı tercih etti. yanına eklenenle sonuç çıksın ortaya istedi. ya da kimse eklenmesin tek başına değeri olsun. onun yanına hep bir çarpı işareti ve yanına da sıfır geldi. her türlü yutan eleman.

çok denedi sıfırdan kurtulmayı ama olmadı. işte sonunda o sofraya oturdu. karşısındaki iki çift gözü toplasa da sıfır ediyordu, çarpsa da, çıkarsa da, bölse de, hatta karelerini alsa bile... daha geç kalmadan yola çıkıp sıfırdan başlamayı göze aldı. sıfır kalacaksa da çarpmanın etkisiyle değil kendi elleriyle sıfır kalmayı kafasına koymuştu...
"hiç bir şey yok"



altay deplasman haritası


harita altay'ın bu seneki deplasmanlarını gösteriyor. istanbul ve cevresinde dört maç var. bilecik ile balıkesir'i de eklersem altı ediyor. iskenderun eylül sonu, o zaten garanti. urfa ilk maç, sezon açılışı. of maçına gidip deniz kenarında hamsi, rakı da keyifli olur. ankara her zaman soru işareti. bir kere yüzüm gülerek donmedim o gri şehirden. malatya plase. diyarbakır, çorum, konya ve tokat'a gitmeyi de aklımdan bile geçirmeyeyim bir zahmet o kadar aklım kaldı.

son on yılda yerel derbiler hariç hiç bir gün yüzümüz gülmediyse de,
her sene hüsranla sona erdiğinde bu kez son desem de,
o hüsranların son dakikalarını içimde bitmek bilmeyen bir umutla hayata isyan ederek izlesem de,
alemin kralı her sahaya çıkışında, sahadaki isimleri gözetmeksizin o çubuklu formayı her gördüğümde gözlerim dolsa da,
iki rengin arasında bana hayatın anlamını saklama hissini verirken, bana sadece o siyahın kederini yaşatsan da,
seni yönetenler, senin adını ağzına alamayacak adamların, takımların diline düşürse de,
sen bizi her sene aldatsan da, her sene üzsen de,
bırak süper lige çıkmayı, üçüncü lige düşsen de,
ALTAY'ım...

sensiz geçen günlerin amına koyayım...





üçüncü lig topçusu



saçları, favorileri, renkli çakma dolce gabanna tshirtleri, ucuz aynalı gözlükleri, beyaz ayakkabıları ve yırtık kotlarıyla böyle bir eküri var. yılda ikiyüz bin civarı kazanıp anadolunun türlü şehirlerinde dolaşıyorlar. peşinatla cebini doldurabilen de modifiye arabayı çakıyor altına.

turgutluspor ise bu seneki kadrosundaki oyuncularıyla bu iğrençliği belgelemiş. bari adamların lisansındaki fotoları almak yerine formayla birer poz çektirseydiniz. bu evliyalar da ileride 2011 sezonuna hangi takımda başladıklarını hatırlarlardı.

caner celep'e bir sorum var.
tshirt'unde yazan vintage senin için ne ifade ediyor?

teşekkürler

11 Ağustos 2011 Perşembe

box#2



önemli spor!

ergen


britney spears iyi ki silinmiş müzik sahnesinden. ne güzel de belli etmiş 17'den 19'a geçişini ergen kız.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

paying taxes





That day, that letter brought me back to earth.
This part of my life is called "Paying Taxes."
If you didn't pay them; the government could stick their hands into your bank account...


aynen de öyle işte.
alırlar.
herşeyini.

get drunk


daha önce de yazmıştım. charles baudelaire 2009 seneme damgasını vurmuştur. daha içelim hey hey!!!

1 Ağustos 2011 Pazartesi

yoldas

nowadays #16



you will become known for doing what you do.
etiketin oluyor bu hayatta. perception is everything deniyor kimi mecralarda buna. arasında ince bir çizgi var. geç kalan, çok içen, riyakar, gerçek, yumruk, çığlık. farketmez.

the personal is powerful.
omurgadır, vücudu dik tutan. sürüngen kaynıyor bizim buraları.

do your own thing.
götüne güvenebilirsen, yalnız da olsan. sen olursun. yeterlidir. zor olanıdır. peşkeş çekilmesini istiyorsan erkek erkeğe bir rakı sofrası kurarsın, o masanın tanrısı olursun. en büyük sensin, başka büyük yok. sabah baş ağrısıyla uyanana kadar.

ideas are all that survive.
bir duruşun, düşüncen yoksa sen de yoksundur.

experience is the only way to learn.
tecrübe insan ile kazanılır derim. insandan yediğin tokat, gördüğün samimiyet, yaptığın yamuk, kırdığın kalp kadar. bunların hepsi de zaman torbası içerisindedir. ama zaman öğretmez, üstünü örter. sen öğrenirsin, öteki öğrenir. birbirinize öğretirsiniz.

only fools get trapped by tools.
herşeyin bir shortcut'ı vardır. excel hariç.

go outside.
sokakta hayat var!

once you have learned to speak, what will you say?
ilk söylediğin kelimelerden bahsetmiyor. bana kalsa ağzımdan çıkan ilk iki kelimenin yerine başkalarını koymak isterdim. olmadı. insanlar arasında anlatabilecek hikayen var mı, konuşabilecek özgüvenin var mı, yalnız olsan bile.