bulundugum topraklar arasinda daha fazla kisisel devrimler gerceklestiremeyecegimi anladigim gun vucuduma my past haunts me here dovmesini yaptirmaya karar verdim. Guzel de oldu. Dovmelerle oyalandim uzunca bir sure. Baskilar icerisinde yasamakta olan bireyin en masum dovuslerinin eseridir o eserler. Devrimlere inandigimdan oturu devrim gibi dovmeler yaptirdim. Oyalandigimin farkina vardigimda da harekete gecmeye karar verdim. Ayni dovmeden devam edersem, oyalandigimin farkina vardigim ana kadar gecen zaman diliminde hem kendimi anlamaya calisirken hem de olaylarla mucadele edebilmeyi ogrendim. Olaylar sirali gelistigi icin bunu ogrendigimin farkina varmam zaman aldi. Dolayisiyla surec; tecrubeleri farkindalikara cevirirken en agir haliyle ilerledi.
Tek slide’in uzerinden kendisini anlatan birey, cozumun ilerlemekten ibaret oldugunun farkinda bir sekilde “ben gidecegim” diyordu, bu yoldaki en buyuk destekcesi resume’sine guvenerek. Tecrubelerin bir bacagini ucuncu sinifta “bi deneyelim bakalim” ile baslayip, 14 sene sonra global bir ajansin stratejisine sekil verilibilen ve verildigi seklin halini alan resume, aldigi sekilden cok memnundu. Resume’yi bir insan gibi anlatmamin nedeni; tamamen kendi ellerimle, sifir tecrubeyle baslatip, oldugum gibi, yaptiklari, yapmadiklari ve asla yapmayacaklariyla bir karakter oldugu icindir. Ogrenerek ilerlemek gibisi yokmus.
Kendimi Londra’da bulduktan bir sure sonra bugune kadar kuvvetiyle kudretiyle gelen sen ogan’in sovalye zirhini bir kenara birakmasi gerektigini ogrendim. Madem istedigim yerde, istedigim sartlarda basliyordum, hayalini kurdugum gibi yasamaliydim. Sigarayi birakinca cikolata sekere abanilir derler, zirhin agirligini doldurma sirasinda el aliskanligi da sikinti yaratiyor. Buradaki tecrube eylem olarak yalniz olsa da, ekseninin kaydigi yarimkure kollektiviteden yana. n kisinin ictigi n+1 buyugu artik en az n+1 kisi n+2 miktarda icmeli diyor. Buralar biraz blurlesiyor ve boyle olmasi da cok normal.
Her insanin farkli bir karakteri oldugunu kosulsuz kabul ettigimiz durumda insanlar arasi iliskilerde uyusmazliklar olmasi kacinilmaz. Bu uyusmazliklarin ortak noktada bulusarak anlasilmasi kadar ortak noktalarda bulusamayacaklarinda hemfikir olarak anlasilmasi da mumkundur. Iki zit kutubun birbirini cektigi ortamda artilar kadar eksilerin de soz hakki vardir. Eksiler, tamamen eksililiklerinden kaynakli daha fazla soz hakki olduklarini zannederler. Mutlak deger boyle okazyonlarda one cikiyor. Insanin kandiramayacagi tek gerceklik kendisidir. Zaten amac kendini kandirmaksa her sey yalan olabilir. Insanin kendisine dair bictigi gercekligin capi herkesin hayal gucuyle orantili. Ama ayni zamanda o capa hangi aciyla geldigi de insanin alanini belirliyor. (πr2). Bu denklem insanin gelistirmesi gereken tek canlinin kendisi olduguna cikiyor. Herkes eger kendi mutlak degerini alip, ederi kadar aksiyon alirsa dunyadaki tum iliskiler hayallerine ulasacaktir. Sans dogru insani bulabilemkte etkili olabilir ama insan sansinin yaver gittigi an onu degerlendirmeyi bilmelidir. Her iki taraf icin de gecerlidir bu yazili olmayan kural. Pederin dedigi gibi kimileri sansli dogarlar, kimileri de sanslarini kendi yaratirlar. Peder bey bu cikarimin ikinci tarafinda olmanin guzel oldugunu idda eder ve kendisinin de bu hayatta kendi sansini yaratanlar arasinda oldugunu gogsunu gere gere soylemekten cekinmez. Hakli olabilirdi de. Oysa sanslilar onu taniyinca ne kadar sanssiz olduklarini o saniye anlarlardi. Ben bu cikarimin daha ziyade sansin insan hayatinda ne kadar etkisiz oldugu kismina yukseliyorum. En buyuk sansi onune gelip farkina varmayan ile o kucuk sansi bir hayal ustu gerceklige cevirebilenlerin hayatinda sanstan cok buyuk gercekler vardir.
200 hafta icerisinde cok sey ogrendim. Gecen hafta tek aylik gelen vizeden beri dusunuyorum. Evren diyorum bana bir mesaj vermeye calisiyor olmali. Once festivalde nick cave’den en urperten londra yazi pazarinda into my arms dinlerken arkadan gelen irkci saldiri, yok degildir diyorsun; sonra sabahin korunde bisikletle ise dogru giderken yaya gecedinde duran taksiden acelesi oldugu arkasina bakmadan telasla inen adamin actigi kapiya carpip kaldirima iki seksen seriliyorsun; biraz uzun da surse ayaga kalkip eve donuyorsun. Hastaliktan uykulardan uyanip, kafani duvarlara vura vura gece yarisi gittigin acil serviste “uzmanlari bekliyoruz” yalanina inanip kivrana kivrana, yerlerde surune surune bekledigin sozde uzmanlarin, hastaligini tarif ettigin kelimeleri google’da aralarina arti koyacak sekilde arayip, sana monitoru “bak google da soyluyor” diye cevirdigin an anlar gibi oluyorsun. Yok ya cok hastayim ondandir diyorsun. Hastaligi atlatip da bisikletle pazara ciktigin ilk gun, sirf sana gecmisin naifligini hatirlatiyor diye attigin turun ardindan donup de tekerlekleri bulamadigin o yarim saniyelik sok etkisi ardindan, herkesin basina gelebilir diye kendini inandirma utanmazligini bile gosterebiliyorsun. Ta ki ekim 2018’inde basvurup, bes ay bekledikten sonra subat sonunda, 12 aylik gelecek diye umdugun, sana secme ve secilme sansi verecek vizenin, geriye donuk 12 aylik verilip de eline gectikten otuz gun sonra bitecegini ogrendigin vizenin son kullanma tarihini ben mi yanlis goruyorum acaba diyerek kontrol edene kadar devam ediyorsun iste. Bir umut diye. Hepsi bir umut ya olur diye. Fetus’u gomdugumuz 2003 kisini takip eden ortakoy baharinda fisildayan adami hatirlar gibi oluyorsun, ulan bazen harbiden olmuyor galiba diyorsun. Ama onu harbiden demek got istiyor. Bir yanim da hikayalerin ucuncu sahisi olsam, gorduklerimi evrenin verdigi mesaji almayan adamin hikayesi diye ozetleyecegimi biliyor. anlat kocum anlat heyecanli oluyor.
200 haftada gecinilen devinim. Senin delinim.
Degismeyen tek sabit ise yoluna Sait Karafirtinalar onderliginde “bizde cok sakat var” demeden, cezalarini ceke ceke, Pasa’siyla yoluna devam ediyor. Sen cok yasa Altay.