4 Eylül 2016 Pazar

sezon acilisi




bugün pederin bir fotografını gördüm facebook’ta. 



altay sezonu açıyordu. kuzenim altay ahmet iyi niyetin simgesi olduğu için pederin tüm bahanelerine yılmadan, o tatlı diliyle “hadi amca bak bu sene çok güzel olacak, şubatta şampiyonuz, sen olmadan da bir eksiğiz” diye ya da benzer bir güzellikle onu kandırmış olacak ki bir foto gördüm Londra’da saat 11'i gösterirken. ahmet, liya abi, altay abi, akın abi, peder bey albatros’ta piize yatmışlardı. diğer bir fotografta aynı kareye volkan abi ve oğlu girmişti. benim peder de beni aynı karelere sokuyordu 90’ların ilk yarısında. zehri öyle verdi bana, hayatı öğretti. her pazar yenilsem de her pazartesi bir sonraki pazar için umut dolmamı sağladı 52 haftanın üçte ikisinde. tükenmez bir okuldur altay. 

çocuk yaştayken hep kaybedeni tutmanın ne demek olduğunu anlamazsın. rutinin haline gelir. özellikle izmir gibi etrafı güzelliklerle çevrilmiş, semtinin peşinde koşan başka delikanlıların da olduğu bir şehrin arasında kalmış, hem dinen, hem cinsen, hem de ırk olarak farklılıklar içeren alsancak içerisinde büyümüşken bu iş daha da zordur. o rutinin içerisinde öğrendiğin yegane gerçeklik umut ve dirençtir. kaybetmek irade simgesi olsa da kazanmak mutluluk getirdiğinden onu yaşamak istersin. bir yaşarsın, ikinciyi arkasına yaşaman için şanslı olman gerekir. üçüncüyü ve sonrasını yaşarsan bilirsin ki ters giden bir şey vardır. hayata da böyle alışırsın. benim jenerasyonum buna denk geldi. ama öncesinde bir, iki, üç, dört demeden devam edermişiz, karşımıza çıkanın ayakları titrermiş. fatih terimin bile dayak yemişliği vardır bir maç sonrasında sırf alsancak stadında yavşaklık yaptı diye. şerefli koca bir ülkünün çocuklarıyız biz. 

altay, bizim için etnik bir kimliğe dönüşmüş gerçeklikte hep beraber aynı cephede savaşmanın gerçekliğidir. kaldı ki o gerçeklik, yaşadıkları ve yaşattıklarıyla ayaklı tarihidir altay’ın. tarihimize bağlı olduğumuz için de bunu diğer nesillere taşımak en büyük sorumluluğumuzdur. 

bizde bok atmak meşhurdur. eski toprakta hayat, ev, iş, meyhane, stadyum, kulüp binası semt çevresinde döndüğü için ve bu bir varoluş simgesine dönüştüğü için altay’ın da yeni toprakla bütünleşmesi zor oldu. 2000 ile başlayan çöküş süreci 15 sene sürdü. biz her sene bir umutla başladık, çoğunda ilk haftada kaybedip götümüzün deliğini bildik. düşmeyelim yeter dedik. ama bu sefer farklı. 

bu altay, zamanında olduğu gibi türkiye’ye örnek olabilecek bir kıvamda benim için. tabi benim bu satırları yazarken içtiğim rakının da hatrı var bunda. paldır küldür düşerken, senelerini tribünde altay’ı izleyerek geçirmiş saygıdeğer bir altaylı olan cihangir marmara’nın (benim için hep cihangir abi) taşın altına elini sokup, kulübü hırsızlara ve adilere bırakmamak için kendi hayatını bir kenara bırakıp, başkanlığa yürümesiyle, kendi özkaynaklarımıza yönelip biz buradayız dedik. bu sene ise bugüne dek yalandan kendini gösterip, altay’dan o veya bu biçimde prim yapmaya çalışan eski sahtekarların aksine, özgür başkanın maddi destekleriyle de transfer yasağını kaldırıp iddialı bir konuma geldik. bugün tribüne eskileri, yenileri yani özetle herkesi heyecanıyla buca’ya getiren yegane sebep budur. biz, altaylılar bir bütün olamadan bir yere gelemeyiz. bunun için de yönetim, tribün, altyapı, iletişim gibi konularda liderlere ihtiyacımız var. kaldı ki bu da sağlanmış görünüyor. aramızda sahtekarlar olacaktır ama kabus altında birleşip, tek vücut olduğumuz gibi örnekleri bütün sene sergilemeyiz. deniz gökkaya bu konuda taraftar kısmını en doğru yere götürmüştür ve götürecektir de. ben taraftar olduğum için anca bu konuya dair eleştiride ya da hakkaniyette bulunabilirim. o bu saygıyı sonuna kadar hak ediyor. 

bugün yakılan meşale sene boyu sürmeli ve türlü aktivitelerle birlikteliği sağlamalıyız. ben tabi bunları uzaktan görüyorum. ekim itibariyle ben de her hafta londra’dan kalkıp iç sahadaki en az iki maçtan birine, dışarıdaki güzel deplasmanlara da katılacağım. çünkü bu altay birlikteliği hak ediyor. sonucu ne olursa olsun. 

birileri eski buca stadından havalimanına giden yolda güzel bir meyhane bulsun. hipodrom da olur. orada çok içeceğiz bu sene. 

rahmetli ömür’ün dediği gibi. 
altay yırtar.
genç altay parçalar.