18 Kasım 2014 Salı

kazakistan

Pazar akşamı hayatımda ilk kez bir milli maça gittim. Futbolun bu kadar saçmaladığı bir dönemde
milli takım izleyicisini merak ediyordum. İzleyici profili olarak kimlerle karşılaşacağımı bilsem de merak ettiğim detaylar vardı. Çoğuna da cevap buldum.


2030’da asmalımescit’te evden çıktım. Metroyla stada gideceğim için rahat rahat yetişirim diye düşünüyordum ancak sanayiden stada olan aktarma çalışmadığı için maçın 10.dakikasında içeri girebildim. Metro ile çok kolay ulaşımın sağlandığı stadta milli maç oynatmaya karar vermişken, o bölgede normalde 20 eylülde bitmesi gereken çalışmanın bitirilmemesi de maçı o stada vermek de yeni türkiyenin gerçeği.

Sanayi metroda indikten sonra aktarma için bir otobüs konmuş ama o da trafikten ötürü stada kadar gidemiyordu ve yukarıda köftecilerin orada bıraktı bizi. Sonrasında tem kenarında kalan eni taş çatlasa üç metre olan yolda binlerce kişinin tek vücut yürüdüğü 20 ya da 25 dakikalık bir yolculukla stadın kapılarından içeri girebildim.

TC kimlik numaramla, doğu tribünü, 114.blok, 14.sırada 180 numaralı koltuğa 50 TL vererek almıştım biletimi. Benim futbola dair ilgi alanım altay’dan ibaret olduğu için hep adı sanı duyulmamış yerlerde maç izliyorum uzunca bir zamandır. Federasyonun  e-bilet ve güvenlik goygoylarını da bildiğim için geç kalsam da yerime otururum diye çok rahattım.

İçeri girerken benim gibi birçok insanın bloklar arasında koşuşturduğunu gördüm. Ama koşuşturma nedenimiz aynı değildi. Bloklar arası boşluklar vardı ve çoğu insan o boşlukları arıyordu oturmak için. Bu sırada en az beşli gruplar halinde koşuşan erkekleri gördüm, harbiden çok itici. bir grup daha vardı ki bloklar arası boşluğu değerlendirmek için koşuşurken dalga geçmek için değil hissede hissede “hüloooğğğ” diye bağırıyordu. aha dedim bunlar o mallar, “davetliler”.

İçeri girdim. Yerime doğru ilerlemek istedim ama tabi ki yerimde oturan vardı. Güvenliğe bileti gösterip hayırdır dedim, “zaten geç gelmişsin bir de yerine mi oturacaksın” diye cevap verdi. Hiç şaşırmadım ama çok sinirlendim. Senin yapacağın işi sikeyim diyip biletimin olduğu koltuğa doğru ilerledim. Benim yerimde beraber geldikleri belli olan 4-5 arkadaştan biri oturuyordu. O an düşündüm “şimdi bunlara burası benim yerim desem, kalkmalarını rica etsem, bana dayılanacaklar ters laf edecekler, benim de gözüm dönecek, al başına belayı”. Suratlarına baktım, çok emindim böyle olacağına. Geri döndüm, boş bir koltuk aramam gerekiyordu buraya kadar gelmişken. Dönerken güvenliğe bir daha bastım küfürü.

İki blok yanda yer buldum. Oradaki güvenlik görevlisi biletime bakmak istedi, senin yerin burada değil dedi. Sınandığımın farkındaydım ama benim için o kadar değersiz bir yerdi ki hiç uğraşmadım. Hepi topu birkaç arkadaşa bakıp çıkacaktım. Boş bulduğum yere oturdum. Biletix’in limitli görüş alanı diye sattığı yerlere denk gelen bir yerdeydim.

Sonra kalkıp kimse demesin tribünde terör var diye. Federasyon bu konuda tepeden tırnağa suçlu.

Gözümün görebildiği kadarıyla topluluğun yüzde seksen kadarı erkekti (oldukça normal). Benim olduğum alanın neredeyse tamamı erkekti. İnsan gözlemlemeye devam ettim. Önümüzden korner atılırken herkes önlere koşmaya başlıyordu fotograf çekmek için, tellere çıkanlar, selfie çubuğu uzatanlar (selçuk korneri atarken aynı kareye girebilen adam bile vardı), önüne geçene bağıranlar ne ararsan vardı. Hiçbir kornerde bu kadar eğlenmemiştim. Gol değil, korner olsun istiyordum. Zaten sonrasında bulunduğum ortamda kendime en yakın bulduğum şeyin köşe gönderi olduğunun farkına vardım.

Burak’ın kaçırdığı pozisyonlarda tabi ki herkes ana avrat sövüyordu. Selçuk, caner, umut hepsi nasibine düşeni alıyorlardı. Kimsenin futbola dair konuştuğu bir şey yoktu. Bu futbolun konuşulacak bir yanı zaten yok onu anlıyorum ama her pozisyonda ayağa kalkarak eğlene eğlene sahadakilere ana avrat söven, otururken yaşadığı hazdan ötürü bir sigara yakan insan güruhuyla başarı gerçekten çok zor.

Devrede selfieler tavan yaptı. Ön sıramda oturan benim yaşlarımdaki üç adama baktım. Üçü de telefonlarıyla oynuyordu. Ekranını görebildiğimin elinde iki telefon vardı. Biri iphone4, diğeri de samsung s4. Whatsapp ve facebook arasında gidip geliyordu iki telefonda. Bir ara iki telefondan da whatsapp’a girince hafiften eğildim öne doğru. Mesajları okumaya başladım.

Telefon1
- Aşkuuum ne yapiiiiirsin
- Arenadayız tayfayla. Sen napiursun bebiş
- evde türkiyemizi izliyoz kocacım.
- aferun sana

Telefon2
-          Burak çok yakışıklıııııı
-          Öldürtme burakı bana
-          Ama sen daha yakışıklısınnn
-          şimidi oldu

yeni türkiyenin getirdiklerinden biri de erkeği birey olarak yüceltmesi. Yeni türkiyede bir erkek onbeş tane kadınla da birlikte olabilir, hepsine yazabilir, hepsiyle yatabilir ve bunu arkadaşlarına böbürlene böbürlene anlatabilir çünkü önemli olan karşındakine (özellikle bir de kadınsa) egemenlik kurmak, onu sana bağımlı hale getirmek. Eğer kadın farkına varıp bu oyunun içerisinde olmak istemezse de erkeğin cehalet kat sayısıyle orantılı biçimde onu dövmek, ona küfretmek, yaralamak ve gerekirse de öldürmek var işin fıtratında. Dünyanın sonunu hayırlısıyla tamamen kontrolsüz egonun cehaletle buluşmasıyla oluşan duygu fakiri insanlar getirecek.

Yetmişte çıktım maçtan.
Alacağımı almıştım.

Benimle beraber çıkanlar da vardı. Yine saçma bir yoldan otobüse kadar yürüyecektim, sonra aktarmayla metroya gidecektim. Taksi bakındım ama bulamadım. Otobüse gidene kadar yine tek vücut yürüdük insanlarla. Davaya inanmışlık bunu gerektiriyor sanırım. otobüste bir ara burnum düştü. Sanki burnumun tam ortasına iki tonluk bir kafa yemişim gibi canım yandı. Tamamen kokudan. Kozmetik şirketleri senelerdir deodorant, diş fırçası ve macunu, şampuan gibi ürünleri “kişisel bakım ürünü” adı altında tüketiciyle buluşturmak için milyonlarca bütçe harcıyor. yapmayın. Bir hafta boyunca tüm ürünleri piyasadan çekin, bak herkes nasıl kullanmak zorunda kalacak.

Bir daha milli maça tabi ki gitmem.
Ama gördüğüm insanların kendinden emin olmalarından ve mutluluklarından çok etkilendim. Aslına bakarsan çok iyi yoldalar. Ben de o kadar mutlu olmayı isterdim. O mutluluğun sadece cehaletin getirdiği mutluluğun olmadığının farkındayım. Hayatın o cephesinde tepeden inme değişiklikler, bireyin hayatına sorgulamaksızın giriyor ve toplum kolayca değişikliğe adapte oluyor. Topluluk içerisindeki benzerlikler sayesinde mutluluğun yanına güven duygusu da eklenince bir bakmışsın sokakta görsen suratına bakmayacağın adamlar senin hayatın hakkında karar veriyorlar.

Sizin yapacağınız işi sikeyim ben.




11 Kasım 2014 Salı

başka altay yok

Farkında mıyız?
Severken kavuşamayan insanlarız. Sevdiğimizi ellerimizden aldıklarının farkında mıyız?
Anaya, babaya, çişli manitaya diye bağırırken herkesi karşımıza almışken konu altay olunca boynumuz kıldan ince diye sustuğumuzun farkında mıyız?
Cebinden, vaktinden, hayatından feragat edip de vakit ayırdığın altay’ı başka yerlere çekmeye çalıştıklarının farkında mıyız?
Altay’ın kuvveti, kudreti varken senin, benim altay’dan başka neyi var?
Gerçekten neyi var?
Her haftasonu kilometrelerce yol giderken,
Gidemezken, internet başında her saniye internette sayfa yenilerken neyi merak ediyoruz biz?
Altay’ın iyiliğini, güzelliğini istiyoruz diye kimleri karşımıza almadık biz?
Bir tarih düşün ki içerisinde atatürk var, cumhuriyet var, sevmek var, sevinç var, hüzün var, türkiye var, tarih var, galibiyet var ve mağlubiyet var.
Bu tarihin en tatsız anlarını yaşıyor olabiliriz. On senedir de bu böyle.
Ama bu tarihi değiştiren insanlardan olabilmek bizim elimizde.
Cumartesi günü vereceğimiz tepki bugüne kadar hep ötekileştirilen ve susturulan izmir’e dair, izmir’in de alışık olmadığı bir tepki olabilir. Eğer biz sesimizi duyurabilecek kadar birlik olabilirsek, kol kola girip bir bütün olabilirsek ve haykırırsak tüm türkiye’ye “bize bir ev verin” diye emin olun ki biz o evi alırız.
Bizim evimiz yok.
Sokakta kalıyoruz lig başladığından beri.
Başımızı sokacak bir yer arıyoruz.
Hakkımızı istiyoruz. Başka bir şey değil.
Önümüz kış. Sokakta kalırsak, ölürüz.
Unutma sen olmadan bir eksiğiz.
Sen olmazsan, sen uyursan herkes ölür.
Altay ölmesin.
Altay yaşasın.
Biz yaşatalım.