31 Ağustos 2012 Cuma

toki




bu ülkenin de bir banksy'si var artık. 

30 Ağustos 2012 Perşembe

hayatımın ataturk'u hakan günday

2003'un aralık ayıydı kitabı okudugumda. zamanını, mekanını asla unutmadığım tek kitaptır. hem kendisinden, hem zamanından, hem mekanından ötürü.

ortaköy'de ısınmayan, kirişlerinden sürekli soğuk alan bir evde cem ile yaşıyordum o sene. geçen gün cem'i dubai'ye yolcu ederken konuşuyorduk "biz o evde nasıl yaşayabildik" diye. yaşanıyordu işte. bir şekilde, her yerde yaşanabiliyordu. ilk kez kendi evimizde yaşıyorduk. ben ondokuzdum, o yirmi. otuzyedi ekran televizyonumuzu kendi iki telli anteniyle izlemeye çalışıyorduk, bilgisayarımız ve internetimiz olmadığından bugünkü müzik bilgimizi borçlu olduğumuz rock fm frekansından hayatı yaşıyorduk, dia'nın etinden, sütünden ve derisinden faydalanıyorduk (bu yüzdendir private label düşmanlığım), biriken haftalık bulaşıkları yıkamak için pişti oynuyorduk ve ben tabiki de bir sene boyunca toplamda üç kez bulaşık yıkadım.

şu an yazarken hissettiğimde zor sayılabilecek bir hayattan o kadar keyif alıyorduk ki. senenin ikinci yarısında babamı rusya'ya yolladım. dönmeyeceğini sandım, dönmese de olurdu. hayatta en sevdiğim kadın olan babaannemi kaybettim sevgililer gününde, ilk sigaramı da o gece içtim. tam da bu zaman dilimi arasında tanıştım hakan günday ile, elini sıktım piç diye. sonradan yanağıma iki buse koydu; sağa kinyas, sola kayra. eve kapattım kendimi altı ay. okula hiç gitmedim. param olduğunda ucuz viski, olmadığında da dimitro kapulo içip, peynirli su böreği ile kahvaltı yapıyordum. onbeş yıldır kazıdığım saçlarımı uzattığım tek zaman dilimi de o sene.

hakan günday hayatımın atatürk'ü oldu zamanla. bir gemiye bindirip beni ortaköy'e çıkarttı. kongreler yaptık sunay apartmanının beşinci katında geceler boyu. bir kez dünyaya gelmiştik istemeden de olsa ve onun en oynak fay hattı üstüne kuruluydu hayatlarımız. temeli sağlam atmak gerekiyordu bu yıkım senesinde, gelecekteki zelzelelerde aynı yıkımı yaşamamak için.

o zamanlar aklıma yazmıştım ilk dövmemi. ilk dövme de her ilk gibi. kekremsi. hikayesi burada.

geçen onca yıl arasında hakan günday hep hayatımda oldu. evimin duvarında ziyan'ın kocaman bir posteri var "hatıralarında yaşayanlar, donarak ölürler" diyen. filmi çekilse ne güzel olur derdik kinyas ve kayra ya da piç'in. Piç, Selim Demirdelen yönetmenliğinde perdeye aktarılacak. sonuna kadar doğru insan. Hakan Günday'ın bir kitabının perdeye aktarılıp daha fazla insanla buluşmasına üzülüyorum, bu konu hakkında daha detaylı yazacağım.

filmin piyasaya sürülen ilk afişi de işe yakışır cinsten. filmin adının hiç olması ise hiç olmadı!
bir yoldu parıldayan gümüşten.
gittik.
bahs açmadık dönüşten.






24 Ağustos 2012 Cuma

çeşme'nin taksisi

"istanbullu" için çeşme yeni bodrum'dur. alaçatı öyledir, dalyan böyledir derler. bence takside gece tarifesinin işlediği tek yer olarak yerli turistin "sevgiyle" kucaklandığı bir turistik beldeden ibarettir.


Hokkabaz


Bütün insanların içinin bencillik ve ego ile dolu olduğunu gördükçe herşeyden soğuyorum. Ne kadar klişe değil mi. Ama hiçbirimiz bunun önüne geçecek insiyatifi almıyoruz, kimsenin götü yemiyor. Akdeniz ikliminin sıcaklığı da kanımı kaynattıkça kendi içimde tuz buz oluyorum. Denge kurmaya çalışmaktan bunaldığım için (bulamıyorum da zaten) hayatımın geri kalanını sirkte hokkabaz olarak geçirmeye karar verdim az önce.

Ulan herkes mi tek çocuk şımarıklığında büyüdü. Kimse mi babasıyla annesinin evdeki kavgalarında yastığa yorgana gömülüp sağır olmayı dilemedi görmediği, duymadığı, dokunamadığı tanrıdan. Kimse mi parasız kalıp geç kalacağını göze alarak, gideceği yere saatler boyu yürümedi mi.  Sarhoş olup hüngür hüngür ağlamadı mı. Ne kartvizitmiş arkadaş; zannedersin herkes açık kalp ameliyatı yapıyor da her gün insanların hayatını kurtarıyor.

Herkes mi mutluluk kelimesinin sözlük anlamını yanlış anladı. Bugüne kadar bakmayanlar için tdk’ya göre “Mutluluk: Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu” demektir. Hırsın ne anlama geldiğine bakan oldu mu. Niye bakalımki, hangimiz hırslıyız. En büyük hırsımız güney sahillerinde bir kafe açmak, o da yersen. TDK’ya göre “Hırs: Sonu gelmeyen istek, aşırı tutku” demektir. Herkes mutluluk ile hırsı ters düz  etmiş, muska diye boynuna asmış arasına da kartvizitini sıkıştırmış.

Cuma mı?
Bize her gün Pazartesi.