29 Temmuz 2011 Cuma

Kolleksiyon'un Devamı



Juan Sebastian Veron her zaman sevgimi, saygımı kazanmıştır.
Dövmesi de cabası.
Viva América del Sur!

21 Mucizesi

22 Temmuz 2011 Cuma

gecmis olsun



güzel kayıt.
festival, orasını pek bilemem.
saat gece üç.
sarma sigara.
tankta son bahar esintisini yaşatan bir vantilatör.
adam-asmalı.
kaçamadım,sadece o benim hatam.

21 Temmuz 2011 Perşembe

the ghost inside


savur hepsini okyanusa

sahiplendiğin ne varsa sat!



sonra da okyanus kenarında yat!

nowadays #15



sen hissetmesen de gececek bu zamanlar.
anın içine gömüldüğünde, nefes alamıyorken, hep aynı derken fark edeceksin zamanın gectigini. geriye sen kalacaksın. o her zaman vazgeçmek istediğin kendin. aynada çukurlaşmış göz altlarınla, açılmış şakaklarınla karşılaştığında farkına varacaksın elinde kalanın sen oldugunu. o zaman sor. kimin için, ne için?

20 Temmuz 2011 Çarşamba

fight me in the club



biz aslında kendimizin pezevenginiyiz...

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Anahtar Şıngırtısı



Anahtar şıngırtısı küçükken benim için hayati bir tılsımdı. Babamın apartmana girişinin habercisi olur, o ses yaklaştıkça ben de babamın kucağına atlamak için geri sayıma geçerdim. Küçüktüm o zamanlar, şimdi dışarıya çizdiğim agresif, beton kalpli, insanlığa düşman adamın birinin kucağına atladığını düşünmek de yeterince ironik.

O şıngırtı benim için o zamanların şartlarında hayati bir değere sahipken, onun için gündelik, önemsiz bir refleksti belki de. Yıllar sonra muhabbetimizin alt başlığı olan bu şıngırtı hakkında konuşurken, benim o sese olan ilgimi farkettiğini ve kucağına atlamamı çok sevdiği için sokak kapısını açtıktan sonra anahtarı cebine sokmayıp, tırmandığı beş kat boyunca duyduğumdan emin olana kadar anahtarını şıngırdattığını söyledi.

O zamanlar onunla geçirdiğimiz bitmek tükenmek bilmeyen akşamların bir sonu olacağını düşünmezdim. Balkonda annemle babamın birbirlerinin içine düştüklerini fark etmeden onları dinler, her gece içilmesine şaşırır, yemek seçerdim. Tüm bunların yanında karanlıktan da çok korkardım.

Aradan geçen yıllar bu toprakların üstündeki insanlara ekonomik dar boğazlar, doğa üstü felaketler yaşatırken, bastığı toprakların altına gömdüklerini hatırlayacak kadar insan olanlara bir de duygusal tramvalar ekledi hayat abaküslerinde.

Zamanın uçucu olduğuna inanan bizler, yaşadığımız en güzel duyguların -miş'li geçmiş zamanlar yerine -di'li geçmiş zamanlardan ibaret olduğunun farkına vardığımızda içimiz burkulur. -di'li geçmiş zaman, insanın gururunu okşatan, oradaydım hissi verir. Bundan yirmi sene önce ben annemleydim, babamlaydım.

Birbirimiz hakkında -miş'li geçmiş zamanlarla haberdar olduğumuz son onbeş yılın sonunda, ben ilk kez deplasmana çıkmaya karar verdim. Bundan bir kaç sene sonrasına konu olacak belki de son -di'li geçmiş zamanlarımızı yaşamak ve yaşatmak adına en ruhlu, çubuklu formayı giyip sahaya çıktım.

Dolu dolu geçen üç günün bu son gecesinde gördüklerim, küçükken karanlığın içerisinde korktuklarımdan daha ürkütücü ve gerçekti. Zaman şiddetli bir rüzgarmışcasına uçmuş, eserken etrafında ne varsa alıp götürmüş, yüzleri ve elleri kırıştırmış, saçları dökmüş, karşısında dik durmak da güç gerektirdiğinden fazlasıyla yormuştu.

Birbirine aşkla bakan ikili, sarmal bir yapı halinde birbirlerini aynı konularda zorlamaya başlamış, hayatlarını kendilerine özgü bir alan kalmadan dört duvar içerisinde yaşamak üzere sıkışmış, içilen rakının yerini bol demli çaylar, kavunun ve peynirin yerini astım, kalp ve tansiyon hapları almış,incir çekirdeğini doldurmayacak konular zamanla beraber bulut yüklü kar toplarına dönüşmüş, mutlu olmak basit bir takas yoluyla sinir olmak ile değiştirilmiş, çift kişilik yatak iki ayrı tek kişilik yatağa bozdurulmuş, karşıyaka ve alsancak'ın yerini karaktersiz bir altınkum almış, otuzlar ikiyle çarpılıp atmışa merdiven dayanmış, birinci çoğul geniş zaman kipleri de yerlerini ikinci tekil emir kiplerine bırakmış.

Babam artık evden çıkarken anahtarını yanına almıyor, masanın üstünde bırakıyor. En önemlisi de bu...

7 Temmuz 2011 Perşembe

pause artık


üç sene aradan sonra bir haftalık tatile çıkıyorum.

bu süre içerisinde de telefonumu kapatıp hiç bir şeyden haberdar olmayacağım. out of office mesajıma da "yıllık izinde olacağım saygınıza sığınıp beni aramamanızı rica ediyorum" yazdım. evet bu lüksüm var.

döndüğümde altay'ın bank asya'ya çıkmasını temenni ediyorum. bu süre içerisinde herhangi bir şans oyunundan para kazanırsam da tadından yenmez çünkü dönünce ihtiyacım olacak.

yavşak gibi okuyup, adice yazmayı da ihmal etmeyeceğim bu günlerde. çok doluyum.

şu anda en sevdiğim insanla leeds'te, morrissey konserinde gözlerim yaşlı biçimde there's a light that it never goes out'u da haykırabilirdim. olsun, bu hayatta elimde ne varsa onunla mutlu olmayı öğrendim ben, dert değil.

yarının öğleninde, yüzümde denizin kurumuş tuzuyla, kumlu ayaklarımla, o güneş kokan saçlı insanla hayata nanik yaparak, hala yaşadığımı ispatlayacağım.

tatil boyunca da sıradan bir yazlıkçı gibi neler yediğimi, neler içtiğimi status'lerimde belirtmeyip, döndüğümde masturbasyon yaparcasına fotolar yüklemeyeceğim bir yere de çünkü ben zaten denizin, ege'nin çocuğuyum.

işte tüm bunlar yüzünden dolce vita amk!

4 Temmuz 2011 Pazartesi

mumford&sons - home

mumford&sons'ın son şarkısı.
bugün temmuz'un ilk pazartesisi.
son olmasını istediğim o kadar çok şey varki hayatımda.



i ran away in floods of shame
i'll never tell how close I came...


Mumford & Sons - "Home/Untitled" (Live on KBCO) by TwentyFourBit.com

3 Temmuz 2011 Pazar

box


önemli spor. nakavt ederim.

80 kilo adam

bir aralar çok kullanırdık "seksen kilo adamım ben, kırkı yürek, kırkı taşak". kavganın birinde mi duyulmuştu neydi. tam olarak bilmiyorum. kendi hatırladığımı söyleyince ve gerçek başka olunca sonrasında adım yalancı, sahtekar, düzenbaza çıkıyor. hoş, insanın adı çıkınca dokuza, sekize zaten inemiyor. inerse ekime kadar zaten.

aşağıdaki görsel daha güzel ifade ediyor bütünü. 51-49 dengesi de son derece önemli. hepsi neresinden baktığına bağlı. külliyen kabullenme söz konusu burada. ne dersen de, dert değil. yeterki 51-49 dengesini bozmayalım.

photo #1

fil dişi üstünde suda gezmek > at sikinde kelebek

kolleksiyon

bizim hadem'in pul kolleksiyonu vardı küçükken. PTT sokağındaki kırtasiyeden futbolcu pulları almaya bayılırdı. o zamanlar çarşının diğer tarafına geçmek benim için son derece soğuk geliyordu, bir türlü sevemedim oraları. beni de zorla götürüdü o kırtasiyeye. sonra eve gelirdik, bana şov yapardı. küçükken, şova yönelik çok hareketimiz vardı. maddeler en büyük oyuncağımızdı.

bunlar da hademin pulları kadar olmasa da çok güzel ve anlamlılar. ben en sevdiğim adamları seçtim Maradona, Baggio, Gullit.

Baggio'nun kaçırdığı penaltıya o kadar üzüldümki, yıllar sonra Johnnie Walker reklamında oynayınca viskiye başladım. o reklamda Baggio oynamasa viskiye başlamazdım gerçekten.

Maradona zaten benim tanrım.

Gullit saçlarıyla sevgimi kazandığından, çocukluktan belliymiş benim ne aykırı olacağım. Gullit'in Lotto ayakkabıları türkiyeye gelsin diye kafayı yerdim.



nowadays #14



sonuna kadar mücadele de edebilirsin. bırakıp da gidebilirsin. sevenlerin de olur, nefret edenlerin de. ben bu sıralı, bağlı cümlelerin hep ikinci kısmında yer aldım. gizli öznelerden nefret ettim. kulaklarımı ayrı ayrı kullandım. birini giriş için, diğerini çıkış için. beynime kazıdım o köprü arasından geçenler arasından gerekli olanlarını.
2011'in de yarısını bitirdim. 2012'nin yarısı kaldı da diyebilirim aynı zaman dilimini ifade etmek için. ben yine ikinciyi tercih ediyorum. ikinciyi geçen kaçıncı oluyordu biz çocukken.

if or then.
ben yine ikinciyi tercih ediyorum.

morrissey setlist



25 haziran'da Barbica-York'taki setlist.
7 temmuz'da leeds'te konser biter çağırırız, this charming man'i söyler üstüne de. ne de güzel olurda aslında. "will nature make a man of me yet?" dostum.